“bekleyişim zaferdi” diye başlayan bir şiir: aradım aradım bulamadım. Afşar Timuçin’in miydi diye baktım, yine bulamadım, onun yerine Oğuz Atay’ın “Unutulan”ı’nı okudum tekrardan. Neyse bakalım. Otel odasında bekliyorum vaktin gelmesini, buzdolabından son dakika aktaracaklarımı saymazsak hazır gibiyim. Gene klasik “ağırlık limitimi aştım mı acaba?” endişeleri. Geçen sefer “şimdiye kadar hep bir şekilde halloldu, artık bu sefer takılırsa da ne yapalım, onlara sayarım” diye düşünüyordum, şimdi de öyle düşünmeye çalışıyorum (eh işte… 8).
Bir keresinde ben Bilbo’ya gelirken bavulum almış başını Bologna’ya gitmişti, bir keresinde de tekeri kopmuş vaziyette gelmişti. Bu gelişimde ise, bavulu aldım, dışarı çıktım, otobüse binerken baktım ki kilidini kırmışlar, aldı beni bir endişe, otele zor geldim. Gelince açtım içini, her şey yerli yerinde duruyor. Hani check-in sırasında bavulu verirken A4’e çıktı şeklinde bir ibare var arkada, “Bavulunuzu kilitlemeyin, güvenlik sebebiyle kırarız ona göre” mealinde, ben de çok entelim ya “benim bavulun kilidi TSA uyumlu; gerek gördükleri takdirde master (“mastır“) anahtarla açarlar” diye her seferinde kilitliyordum. Çekirge defalarca sıçradı ama işte bu sefer takılmış (bunun sebebinin çelikten mürekkep dolmakalem kutum olduğunu düşünüyorum — bu sefer bütün kapalı metal kutuları bavul yerine yanımda götüreceğim). Ama işin en kötüsü, kilidin resmi makamlarca kırıldığına dair en ufak bir ibare yok (belki farkına varmam diye mi düşündüler acaba?). Peki bakalım, derdimiz bu olsun.
Bilbao’nun merkezinden (Plaza Moyua) havaalanı 20 dakika sürüyor, otobüsler de 20 dakikada bir geçiyor. Şimdi uykum yok ama gece 3 gibi Ankara’da olacağım kısmetse. Ya ben bu girişi niye yazıyordum ki? Aklımda ne vardı acaba? Bunlar (bu anlattıklarım) olamaz. Pardon.
Sanırım hatırladım ama temayı sadece (ortaokulda iken en hayati meselemizdi: metnin “anafikri”, “teması” ve “yan fikri” off offf!). Burası üniversitenin misafirhanesi, aynı zamanda öğrenciler de kalıyor, şöyle bir ilan vardı (bu vesileyle Baskça ile Espanyolcanın ne kadar benzemez olduklarına da bir kere daha dikkatinizi çekmiş olayım):
“The places that made you happy” — sonuçta buradaki mesaj öğrencilerin seneye de kalmak istiyorlarsa kayıtlarını yenilemeleri ama ne mutlu ki benim aklıma dünya güzeli bir başka sözü getirdi:
Crowley’nin “Little, Big”inden (capen). Çok severim lafı da, kipatı da.
Burada iki haftadır 20 derecelerde olan hava, 35’e doğru çıkıyor (aka, benim gelişimden önceki durumu); İstanbul’da sağanak yağmur varmış. Yollar gidişime, yağmurlar gelişime, o kadar da farkım olsun yani… 😉