Merhabalar, hoşgeldiniz; açılışı Nerea’nın iki hafta kadar evvel gönderdiği/tavsiyelediği Fuel Fandango – Toda la Vida yapalım hemen:
Eveet, tekrardan merhabalar. Normalde dansı severim ama baleye de, modern dansa da epey mesafeli dururum (as in: baleyi sevmem, modern dansla da dalga geçerim, evet ben buyum, böyleyim 8P). Neyse, şimdi bir ihtimal yukarıdaki klibi izlemişsinizdir, işte oradaki dans sahnelerini epey başarılı buldum, tabii (övünmek gibi olmasın / çok afedersiniz) rahat duran bir insan olmadığım için irdelemeye başladım (evvelsi gün de alnımda çıkan bir sivilceyi irdelemeye başladığımdan dolayı iki gündür kapıya çarpmış gibi bir kahverengi/morlukla dolaşıyorum, evet o benim). Dansın “sertliği”, diyelim, bana çok da bilmediğim (meraba/meraba) Pina Bausch’u hatırlattı. Wim Wenders’ın kendime rağmen seyretmeyi ne zamandır arzuladığım Pina belgeselimsisi vardı, dün bu rüzgarla/gazla izledim, iyiydi güzeldi (ama zaten en sağlam sekansları youtube’de fragman fragman koymuşlar). Misal şöyle bir şey:
ya da bu:
“sertlik” dediğim şey, sanırım tangovari bileşenleri – dansın çizgilerle çizilmesi ve daha birkaç ahkam ahkam filan. Neyse, dediğim gibi, bale, modern dans pek beni açmıyor ama dans apayrı bir şey… Igor Mosiyev mesela, derya deniz…
Geçen hafta boyunca içimde taşkın bir dans enerjisi (feng shui, aura, kuantum olumlaması,…) vardı, öyle böyle değil. Geçen hafta iki rezolusyonum vardı (1024×768, 1680×1050), bir tanesi Talking Heads’in efsane Stop Making Sense‘ine konserlerindeymişçesine eşlik etmek, diğeri de 10 yıllardan sonra 2046‘yı izlemek. 1.5 saat aralıksız dans ettim; filmi de yarıladım (ama ne film / Aşk Resm-i Geçiti! tesadüfe bakın ki, bunu Levent’e anlatırken ortaya çıktı: Levent de meğer geçen hafta uçağın listesinde bulup izlememiş mi!).
İşte böyle böyle, dans kamon dans!..
Bir de -neredeyse değil, bizzat- unuttuğum üzere, fragmanında çalan güzide eser:
Jun Miyake / Lilies in the Valley