“Dansu Dansu Dansu”, nam-ı diğer Dance Dance Dance, Murakami’nin Wild Sheep Chase’inden sonra çıkan, öncekiyle kol temasında bulunan bir kipatının adı idi (kabaca konusunu hatırlasam da, detaylar (şimdi gidip listeden kontrol ettim) 11 yılın ardından epey silinmiş durumda — bir hoteli, bir de aktör arkadaşının çağırdığı ve mefta olan (spoiler sayılmaz) kızı hatırlıyorum net olarak). Geçen hafta Northern Exposure ziyaretlerimizin bir bölümünde (S04E07 – Bad Seed) rastladığımız turna dansını youtube’den aratırken yeni bir deyim öğrenince (“dance with abandon”), Murakami’nin kipatının adı da yüzeye çıktı.
aparttığım kaynak: http://bibliofilai.blogspot.com.tr/2013/09/haruki-murakami-dansu-dansu-dansu.html
Dans etmeyi seviyorum, dans edenleri izlemeyi de seviyorum. Şimdi sadece sizle biz olsak (anonymous erişim bir yana), çekinmeden size geçen hafta “Viyana’da bir otel odasında”, King Charles’ın Bam Bam’ı eşliğinde, Barış’ın çekmiş olduğu dansımı buraya koyardım ama işte… (yerim dar 8).
Blogu hayli ihmal ediyorum, malesef, farkındayım ama işte instagram/facebook hede hödö sağolsunlar, zaten dünya çapında blog tutuculuğu fena halde geriler durumda. Zaten nihayet vaktiyle bir Tassadar’ın blogunun ilk girişinde sorduğu soruya (İnsan neden blog yazar?) cevap vermiş durumdayım: tabii ki kendi için. Ben okuyorum bunları eyy okuyucu, neredeysen orada kal, ben buradayım. İşte kafamda aylardır yazılmayı bekleyen bir girişti aynı zamanda bu, geçelim o halde, buyurun, giriniz, giriniz…
Dance like no one’s watching / Dance with abandon
İşte o bahsettiğim geçen ayların birinde, aklıma geldi, Talking Heads, onların bir performans (öyle muhteşem bir gösteriye “konser” demeye dilim varmıyor) kaydı vardır: Stop Making Sense adında (1984), sonradan Kuzuların Sessizliği ile parlayacak olan, geçen yıl kaybettiğimiz Jonathan Demme yönetmiştir – gelmiş geçmiş en uçuk insanlardan bellediğim David Byrne’ün muhteşem Psycho Killer performansı ile başlar, şarkılar ilerledikçe birer birer diğer setler de sahneye getirilir, adım adım kadro tamamlanır (ayrıca: Tina Weymouth ve karizması! daldan dala atlamak istemiyorum ama kız basist deyince hemen aklıma The Fall’un basistleri geldi, oradan da geçen hafta Mark E. Smith’in göçüp gidişi de geldi yanında). Set tamamlanadururken, David Byrne’ün takım elbisesi daha da büyürken büyürken insanlar insan olmaktan çıkar, bir şeyin, eski bir şeyin temsilcisi olurlar, saf bir şeyin, anlamı olan bir şeyin ruhu. Dans etmeye başlarım. Size de tavsiye ederim.
O zamannn…
Neredeyse unutup, ıskalayacaktım: Northern Exposure’un bahsi geçen bölümünde Chris ile Ed’in turna dansında çalan şarkı: Brian Eno ile John Cale’in Lay My Love‘ı. Şarkıyı menşeini bilmeden dinlediğimde Talking Heads zannetmiştim, sonradan Brian Eno’nun gerek Talking Heads, gerekse David Byrne’ün albümlerinin bir kısmının prodüktörü olduğunu öğrenip, şaşırmadım. 8)
Prodüktör, kız basçı filan demişken, bu vesileyle, Smashing Pumpkins orijinal kadrosu (eksi bağyan basistçileri D’arcy Wretzky) ve klasik prodüktörleri Rick Rubin (“5. Beatle” (Brian Epstein) ve “5. Led Zeppelin” (Peter Grant) gazıyla “5. Pumpkin” yazmıştım ama internette biraz gezinince “yok öyle bir şey!” görüp, vazgeçtim, neyse, ne diyordum), işte Smashing Pumpkins yıllardan sonra tekrar stüdyoya girmişler, bakalım, bakalım…
https://www.youtube.com/watch?v=zWkjozKXO48
12’den vurdun canım kardeşim benim! 8))) (Bengü’ye sor bin ah işit! 8))
Ben (Temsili): https://www.youtube.com/watch?v=W6lLga8MAQw