Bilim kurgu kitapları nasıl olmalıdır? Kim nasıl isterse yazsın, kendi bilecekleri iş. Iain M. Banks’in Inversions‘ında mesela, her şey ortaçağa uygun anlatılır; o kadar uygun anlatılır ki kitabın Culture ya da bırakın Culture’ı, bilim kurgu kitabı olup olmadığı bile tartışmaya açıktır. Genelde bk kitapları “çeviri” değil, “uyarlama” kitapları olur çıkar – karakterler biraz zorlasanız anlayacağınız izlenimi veren terimler kullanır: foton torpidoları, fazer ışınları, kalkanlar, ışınlanma, uzay gemileri, albay-kaptan-hiyerarşi. Yani özetle İngiliz karakterler “pattes-balık” (fish ‘n’ chips) yerine “balık-ekmek” yerler, köfte-ekmek değil (örneğin kaynağı ve daha fazla açıklama için bkz. Akşit Göktürk’ün “Çeviri: Dillerin Dili”).
Yoon Ha Lee ile 2011 yılının en iyi BK&F antolojisine alınan “Flower, Mercy, Needle, Chain” hikayesi vesilesiyle 2012’de tanışmışım: o zamana değin okumuş olduğu bilim kurgu eserlerinden hayli farklı idi. Anlaşılmak için pek çaba sarf etmiyor, kaygısızca kendi bildiği bir şeyleri anlatıyordu: kavram yabancı, ana fikir yok, iyilik-kötülük belirsizdi. Epey etkilenmiştim.
Geçen sene sanırım, okuma listeme konusu itibarı ile ilginç gelen Ninefox Gambit‘i almıştım, işte geçen ay o kitabın devamı olan Raven Stratagem‘in çıkmak üzere olduğunun haberini okuyunca, o sıralar elimde de okuyacak pek bir şey olmadığından kelli yazarının Flower, Mercy, Needle, Chain‘in Yoon Ha Lee’si olduğunun farkında olmadan bir okuyayım dedim.
Kitap bir anda, bir savaşın ortasında başlıyor, hiç anlamadığınız terimleri ve kavramları size sıralıyor ama bir koşturmaca, saldırı/karşı-saldırı ortamında olduğunuz, kaybedilecek zaman olmadığı besbelli. Bir şeyler ters gidiyor, o kadarını anlıyorsunuz sonra bir sürü boşlukla ilk bölüm bitiyor, anlatı biraz daha sakin bir yola giriyor, siz de kervanınızı yolda düzmeye başlıyorsunuz (bunun benzeri bir anlatıya bir de John le Carré’ın Tinker Tailor Soldier Spy‘ında rastlaşmıştım)
Yoon Ha Lee’nin matematikle bir geçmişi var, bunu kitapta görüyorsunuz. Bir sistem, bir takvim baz alınıyor bu takvime uyumlu bölgelerde özel (“exotic”) teknolojiler çalışabiliyor. Başta biraz (epey) aykırı gelse de, gerek bilgisayardaki modüler aritmetik / işletim sistemleri / sayı hassasiyeti; gerekse dünyamızdaki ülkelerin tatil günleri / çalışma saatleri / saat farklılıklarından kaynaklanan verim değişiklikleri olayı daha anlaşılır kılıyor. Sonuçta kitap okudukça öğrenilen, gezildikçe görülen bir mecra halini alıyor. Issız bir adaya düşen ve birbirlerinin dilini bilmeyen (ya da çok az bilen olsun) iki kişiyi düşünün: zaman geçtikçe ve birbirlerini tanıdıkça / iletişimlerini geliştirdikçe dostlukları daha da pekişecektir haliyle. Kitabın evreninde 6 farklı kesim/hizip/sınıf (faction) var, bunların her birinin temel görevi var (Eğitim, Hukuk, “Savunma”, İstihbarat, Sanat, Teknoloji gibi) – ben kitabı okurken özet / cheatsheet yoktu sonradan epey faydalı bir kaynak hazırladılar, okuyacak olursanız aklınızda / browser’ınızda bulunsun.
Banks’in Culture mirasını kanımca Ann Leckie ve Yoon Ha Lee başarı ile paylaşmışlar (biri AI, diğeri strateji boylamlarında – Culture’ın gemi isimleri Yoon Ha Lee’de gerek gemi, gerekse formasyon / taktik isimlerinde kendini gösteriyor). Bu arada, son Culture kitabı Hydrogen Sonata‘yı iyi bir zamana saklıyordum, geçen gün bu iyi zamanın geldiğine hükmedip, kitabı lüpledim (Yoon Ha Lee’nin uygulamaya koyduğunu sandığım formasyonlara o biçim isimler vermek ve efektif kullanışlılıklarını Banks iki satırda icat ediveriyor (Ronte ırkıyla). Surface Detail’de ahret olayına kollektif bir açıdan girmişti (onun sonunda sublime eden atalarla iletişime geçmekten filan bahsediliyordu yanlış hatırlamıyorsam), Hydrogen Sonata‘da da elden geldiğince bu sublimination olayından, “kötü bir şaka”dan, aslında her şeyin boşların boşu olduğundan, bu evrende her şeyin yapanın yanına kâr kaldığından, ilahi adaletin… neyse, kişiselleştirmeyeyim daha fazla, “filan” bahsediliyor.
Sublimination, “erme” diye nitelendirebileceğimiz bir edim. Artık hemen her şeyi çözdükten, nam-ı diğer Civilization’ı kazandıktan sonra oyuna devam etmek yerine, daha kollektif bir formata (örneğin boyut sayısını arttırma yoluna) yönelmeyi içeriyor. Aklıma hep aşıp, erip bu dünyadan elini eteğini çekenler gelse de, onlar sanırım ne yapılsa boş (vaiz diyor) ekolü kapsamına giriyorlar.
Ninefox Gambit‘i bitirip, Raven Stratagem‘in yayınlanmasını beklerken aradaki süreyi Yoon Ha Lee’nin öykü derlemesi Conservation of Shadows‘u okuyarak değerlendirdim ama doğrusu beni pek açmadı (Swanwatch; tabii ki Flower, Mercy, Needle, Chain; Counting the Shapes, ardından da ikincil olarak Iseul’s Lexicon; romanlarla bağlantılı olan The Battle of Candle Arc; A Vector Alphabet of Interstellar Travel ön plana çıkanlardı).
Bu kitapları okumak ne kadar kolaydı — öncesinde Eco’nun Foucault Sarkacı’nı okuyordum, kitap internet öncesi zamanlarda hakikaten fenomen olmaya adayken, şimdi ne kadar tirit duruyordu ve ne kadar zor okunuyordu da cabası (is a dream a lie if it don’t come true / or is it something worse | There’s nothing darker than love that’s gone sour).
Bugünlerde Yoon Ha Lee vesilesiyle haberimin olduğu, Hannu Rajaniemi’nin The Quantum Thiefini okuyorum (okumaya çalışıyorum), anlatı tarzı ağzımda hafiften Harry Harrison’ın The Stainless Steel Rat tadı bırakıyor, meh işte…