Lorca’nın sevdiğim ama hep de bir şeyleri pek sevmediğim zamanlarda aklıma gelen dizeleri vardır:
Al oído de una muchacha
No quise. Vi en tus ojos Se meneaban. No quise. –Federico García Lorca |
(Benim aklıma böyle tutup da bir anda Espanyolcası gelmez tabii, şiirin tümü de gelmez, ki şöyle bir şiirdir dilimizde (Tüzün Gürson çevirisi imiş, internette ararken buldum):
Bir Genç Kızın Kulağına İstemedim, hiçbir şey söylemek istemedim sana. Gözlerinde iki çılgın ağaç gördüm, Sana hiçbir şey söylemek istemedim. |
/ dediğim üzere, benim aklıma gelen kızım başı ve sonudur ("İstemedim. / Sana hiçbir şey söylemek istemedim." kısmı).)
Canım sıkkınken, bir şey söylemek istemezken, Lorca’nın aksine, kendimi hiç de romantik hissetmediğim zamanlarda, söyleyip, söylememek isterim. Çetin Altan’ın "bugün canım yazı yazmak istemiyor"u gibidir, insanın canı sıkılır bazen, konuşmak istemez — ben bunun mu karşılığı olan bir kelime görmüştüm acaba – bir gidip bakayım, üzerinden zaman geçti. [sonra] bulamadım, orada değilmiş, İşte öyle kalkıp gitmek hali. [Emel mi göndermişti facebook’tan "Acı’nın tanımı" diye yoksa? [sonra] hakikaten öyleymiş, o göndermiş, NW tarzı feyzlerden (bir de bizim zamanımızda NWOBHM vardı (arka planda Tailgunner’ın intro çalmaya başlar): şöyle bir şeymiş, çok merak ettiyseniz (ben ettim mesela):
The saddest kind of sad is when your tears can’t even drop and you feel nothing. It’s like the world has just ended. You don’t cry. You don’t hear. You don’t see. You stay. For a second, the heart dies.
Tabii ki, benim durumumda böyle değil ve tabii ki bu yukarıdaki "dönerse senindir vs…" bir şey benim kendimi beğenmiş algı panellerimde ama işte merak ettiniz (tamam, ettim), gittim buldum, böyle bir şeymiş. Benim durumumdaki nasıl? Benim durumumda biraz değişik işliyor.
Bildiğim kadarı ile bir sıkıntı ile karşılaştığım zaman bunu kendime saklarım (mümkün mertebe) — sıkıntıların paylaştıkça azaldıklarına inananlardan olamadım hiç – tabii bir de yurtdışında en zor şekilde öğrendiğimiz "en önemli şeylerin birlik ve sağlık" oluşuna değin (değgin de kullanılıyor, mu böyle durumlarda?) sarsılmaz kanaatimizin de epey faydasını görüyoruz (ailecek).
Neyse, işte buraya geldik geleli, gördük ki (ey kadim Türk milleti): ya arkadaş konuşmayı ne kadar çok seviyormuşsunuz siz böyle! Herkes her şey hakkında konuşuyor (samimi söylüyorum bak)! Hep bana derlerdi ki "bölümde gruplar arası çekişmeler, taş koymalar var", ben naifliğimle fark etmezdim, hala da pek etmiyorum ya neyse. Benim kariyere istinaden ilginç bir hikayem var, bir gün yaşlanınca anlatırım belki ama tabii hikayeyi de sonuçta bir taraftan duydum (iki kere, bir yılı biraz aşkın bir zaman aralığıyla) ilk duyduğumda çok sarsıldım, bir o yana, bir bu yana döndüm, inanamadım, neyse, sonuçta doğru yolu buldum (siz nasıl diyor: "attım sistemimden"), geçtiğimiz günlerde bir kez daha benzer bir "bilgi beslemesi" ile karşılaşınca bu sefer daha kolay atlattım.
Bulabilsem de, size 2000 yılında, İTÜ’de istatistik mi, termodinamik mi, bir finale gidişimle ilgili HiTNet’e yazdığım girişi gönderebilsem [okuyucular sabırsızlık ve endişeyle birbirlerine bakarlar — "gider mi gider şimdi bu manyak"]
[ertesi gün] ama dün gece buldum. Benim hatam HiTNet’in 1999’da BBS’lerin kapanmasıyla (şansını biraz internet üzerinde denedikten sonra) onun da sona ermiş olmasını sanmammış. BlueWave arşivlerimi bir güzel aradım, taradım bulamadım (benim güzel mesajım!), ama sonrasında bir şimşek çaktı, The Bat’in arşivlenmiş halini kurcalayıp, ve dahi sanal makineye Windows üzeri The Bat! ve Thunderbird yükleyip oradan alıp, buraya aktarıp sonrasında da keyifle okumak!.. işte şimdiki durumum budur.
Date: Sun, 18 Jun 2000 14:02:24 +0300 |
İTÜ’yü geçen ayki ziyaretim sırasında, seminerden önce Ahmet Hoca ve Tolga ile "Fizik Mühendisliğine Giriş" dersine katıldım, orada bir ara Tolga benim son iki yılımda alıp geçmiş olduğum ders sayısını sordu da, hemen hatırlayamadım — sonrasında vaktiyle hazırlamış olduğum dökümü buldum, özetle, lisansta okunan toplam 48 adet dersin 34 tanesini son iki yıl (aka son dört dönemde ya da bir başka açılımla: 7+9+9+9 ders/dönem) vermişim, bu dönemler göz önüne alındığında ise 3.18 ortalama yapmışım. Yukarıdaki mesajda da sebebi, motivasyonu, her şeyi yazmışım zaten açık açık… (Ankara, Ankara, güzel Ankara). (Bir de, yukarıdaki mesajın bir hafta sonrasına ışınlanırsak: Kuantum Mekaniği’nden AA; Sağlık Fiziği’nden CB; İstatistiksel Fizik’ten de BA ile geçeceğim; sonrasında ODTÜ’ye yüksek lisansa kabul edileceğim (temmuz); gereğinden biraz daha fazla sonra (Aralık) asistan olabileceğim, sonrası geldi zaten… 8)
Bunları niye anlatıyordum ki? Ah evet, çok konuşuyoruz, çok konuşuyoruz, bir sürü şey söylüyoruz, bir sürü şey aktarıyoruz, bir sürü şey ima ediyoruz. Dediğim gibi canım sıkılmıştı, ama kısa sürdü, ben kendimi bildiğimi fark ettim. Georgina yarın Hollanda’ya uçuyor, yolu açık olur inşallah. Ben ne yapacağım, ne olacağım bilmiyorum ama artık o kadar düşünmüyorum (geçen gün bir üniversiteye başvurmak için özgeçmiş/çalışma alanları-yaptıklarım vs. belgeyi hazırladım da, insanın kendine güveni geliyor!
Diyeceğim odur ki, geçen gün ben sızlanadururken çok sevgili Sefa’nın da hatırlattığı üzere, önemli olan sağlık ve birlik, gerisinin icabına bakılıyor. Ece 9 yaşına girdi, ben aynıyım. El Jeffe’nin dediği gibi, "So you been broken and you been hurt / Show me somebody who ain’t " (Kamyonum olunca tamponuna yazdıracağım).
Öyle. — Aynen öyle efendim, pek bir haklısınız bu yazınızda.
fena… — fena ya Turan. Bazen kararıyorum, kasvet basıyor, bazen Polyanna (bazen de işte Charlotte).
Ayrıca bu yazıda pek bir haklıyım da, hangi yazılarımda haksızmışım, o kısmı tam duyamadım, hımm?
Haklılık vs. — Haşa efendim, siz hiç haksız olur musunuz? Hatta şunu mantık ders kitaplarında tümdengelim örneği olarak okutmak lazım:
* Emre Bey bütün yazdıklarında haklıdır.
* Bu yazıyı Emre Bey yazmıştır.
* Demek ki Emre Bey bu yazıda haklıdır.
Fena hissettiğiniz konularda bilmiyorum bilmediğiniz bir şey var mı söyleyebileceğim: Ama “Bu da geçer efendim.” diyeyim yine de bir kere daha.