Şarkı, Morrissey’in. Benim haberim film (Låt den rätte komma in) vesilesiyle olmuştu. Neyse, konumuz o değil, başlığımız o, deyip, sebep-i ziyaretimize geçelim…
Dün, kahvaltıdan sonra balkonda çay keyfi yaparken, çok da sevmediğim bir Murakami kipatı (çok da sevmediğim Murakami hikayeleri seçkisi olan) olan Blind Willow, Sleeping Woman‘ı elime aldım, gözüme çok da uzun olmayan "Hanalei Bay" adlı hikayeyi kestirip okumaya başladım. Cumartesi günü Bernice Rubens’in bir süredir okumak için sabırsızlandığım "Sunday Best" kipatını bitirmiş, kipat patlak çıkıp, akabinde bir türlü düzelmeyince, o kadar beklentinin altında kalmıştım. Hanalei Bay’in kurtarıcı olmasını beklemiyordum, o da olmadı sonuçta, hatta konusuyla da tadımı kaçırdı (başında yapıyor yapacağını, sonrasında ne dese boş).
İşte böyle kipat boşluğunda, ne okuyacağımı düşünürken, tesadüfi olarak (yazarlarla dolu bir listeden seçmek suretiyle) Kanadalı hikaye yazarı Alice Munro’nun "Too Much Happiness" kitabını buldum. Yazar kimmiş diye bakarken de 2009 yılında Uluslararası Booker’a layık görüldüğünü öğrendim. Bu sabah okul yolunda kitaptaki ilk hikaye olan "Dimensions"ı okumaya başladım, akşam otobüsü beklerken hikayenin şok edici, tatsız kısmına maruz kaldım (benzer bir tat için bkz. vaktiyle William Faulkner’ın "Barn Burning" hikayesi hakkındaki izlenimlerim). Elim yanmışçasına acıttı tuttuğum (e-)kipat. Söylendim, sövdüm, oracaıkta okumayı kestim, eve varınca bu girişi yazmaya karar verdim: bilmeden, araştırmadan öyle her yazanı buyur etmeyin, bir soruverin, kimin nesiymiş, kim tavsiye ediyormuş diye… Yanımda başka okuyacak bir şey olmadığından, el mahkum, yolda devamını da okuyup bitirdim hikayenin. İyi yazar, gerçekten çok iyi bir hikayeydi, sapasağlam bir örgü örmüş, her şey bir şeye (hikayeye) hizmet ediyor, kuruyor kurguluyor… ama değer mi? Ben okudum, siz okumayın. Şimdi ikinci hikaye olan "Fiction"a başladım, hakkını yememek için ama ondan sonra bırakacağım. Ne okuyacağım?..
Anselm Kiefer | The Renowned Orders of the Night (Die Berühmten Orden der Nacht), 1997
HM — Bring up the Bodies. Har har har! Ben demin %25 ucuzlayan “The Chronicles of Downton Abbey”i aldım, okumak icin helecanla yarın sabah Cerkezkoy yolunu bekliyorum.
keske… — …deminki yorumun basligini “tahliye hortumu” diye atsaydim.
HM senin olsun… — diyecegim ama sonucta sen de agzinin (gozunun) payini aldin Hillary Mantel Teyze’den. Birkac gundur “Mama(n)! Papa(n)! KImahl Pahmuk..” gidiyorum ben de bos vakitlerimde kendi kendime ama seyredesim tabii ki yok. 😛
Zaten ne okusam diye senden asirdigimiz kipatlara bakarken once “The Shooting Party”yi, sonra da “Room With A View”u gozume kestirdiydim de, haklarinda ufak bir arastirma yapinca aldim ben de payimi…
“Tahliye Hortumu” kavramini anlayamadim(/k) bu arada…
bibi, lala, suri-wa.
Alice Munro – Fiction — Yemek molamda bitirdim. Bu da cok iyiydi, oyle “cok fena” seyler de olmuyordu (yine de…) ama kitabi okumayi birakiyorum. Hayati bu yonleriyle de ele almak istesem gider yasardim. (biy biy spracht Zarathustra 😛 )