Sevgili gümlük, yüreğim kabarmış benim.
Bu sene 3 senelik projem bitiyordu ya, dün iki hocam da benim için, ayrı ayrı proje başvurusu hazırlamakta olduklarını bildirdiler. Akşam Bengü ile uzun uzun konuştuk, artıları, eksileri tarttık ama denklemdeki en büyük eksi, bir 2, haydi 3 olsun, yıl sonra gene aynı noktada kendimizi bulacağımız gerçeği idi. Üstelik o zaman değişiklik daha da zor olacaktı.
Hal böyle olunca, bugün gittim sabah biriyle, akşam diğeriyle görüştüm, teşekkür ettim kendilerine, projenin beni kurtarmadığını, artık bir yerlere kalıcı olarak yerleşmem gerektiğini söyledim. Kriz, İspanya’yı bir ihtimal gazetelerde okuduğunuzdan da daha beter çarpmış durumda. Bask bölgesinde para var diyorduk, geçen gün onlar da topu attı (sonradan yalanladıysalar da, bizzat görüyoruz yaşanan donukluğu, dondurulmuşlukları). İnsanlar iyi olmasına çok iyiler (sizlerden iyi olmasın) ama işte keyifsizlik var. Bilemiyorduk ne yapacağımızı, işte dün bu proje haberlerinden sonra, gözümü kararttık, artık belirsizliklere, onları ertelemeye yeter dedik.
Bask hükümetinin prestijli bir ödülü var: bütün dallardan 20 kişi seçiliyor, bu kişiler 5 sene boyunca, tenure track, dediğimiz, kalıcı akademik pozisyonlara yönlendiriliyor – 5 yılın sonunda pozisyon garanti olmasa da, epey yüksek ihtimalli oluyor. O ödüle başvuracaktım, piyango misali, "ya çıkarsa" diye, ondan bile soğumuşum neredeyse (sonuçta başvuracağım). Buralarda akademi dışında iş bakarım, diyordum, bakmayacağım, hem iş yok, hem de işin devam edeceğinin garantisi (+ birkaç şey daha…).
Metin Altıok’un deyişiyle, "yine yol göründü yerleşik yabancı’ya, / bir süre öyle sanmıştım kendimi." İstikamet Ankara, Türkiye, zaman bu senenin sonu. Üniversitelerle yazışmaya başlamaya ne zaman başlamalı? Bu akşam okuldan çıktım, kar yağıyordu, pek kar yağmaz buralarda, bir geldiğimiz sene yağmıştı da, "10 seneden beri ilk" demişlerdi. Bugün hocalarımla olan konuşmam veda niteliğindeydi, bugün sonuçta gidişin başlangıcı, ilk günü, ben de buraya tarih düşeyim dedim. Öyle bir burukluk geldi işte, o soğuk havada otobüse yürürken, bir de Afşar Timuçin’in Alacalı Türkü’sü:
Eski şiirleri yırtsan ne çıkar Yenilerinde de aynı hava Sana göre ben huysuz oldum Bana göre sen alıngan İşin özü hep aynı kalmamızdır İstersen beni bir sure arama Bunda neyin payı var bilmem ama - Her şeyin payı olabilir - Dünya duracakmış gibi dönüyor Ben bunu sezdim nicedir Bu durumda insan üzülebilir Beni istersen hiç arama Hep aynı kalan güzellik gibi - Yontuda da öyle değil midir - Gözlerin aynı bakışı bakmakta Bu bakış bir başkasını öldürebilir Bende ancak yalnızlık acısı bırakıyor Belli ki bir şeyler var nicedir Ya da nicedir hiçbir şey yok İstersen beni bir süre arama
X2 — biz de biz de… biz de yIl sonu… biz de off puff… biz de “sagolun ama bu post-docun bir sonu olmalI”… biz de karIn agrIsI…
xXx — (..ve Sururi sonunda listeleri/misteleri bitirmis, ne zamandir yazmak istedigi yorumlara sevgili kiz kardesininki ile baslamistir!)
Bugun bir mektupta “akademik cingene yasamindan yerlesik duzene gecme”yi cumle icinde kullandim. Bir kez karar verdikten sonra, butun zihniyetim, dusunce seklim buna odaklanmis, bu yonde donusume baslayip akabinde de bitirmis gibi. Seneye nerede olacagini bilmek. Yine de buyuk konusmamali tabii ki, her seyin hayirlisi olsun.
Hollanda’ya donuyorsunuz ama Hollanda bize birkac boy buyuk gelmisti. Delft, bu dunyanin en guzel sehri, Hollanda utopik bir ulke ama iste biz(ben) kendimizi(kendimi) Lothlórien’deki Gimli ya da olasi bir kompleks izlenimini kirmak icin, Moria’daki Legolas gibi hissedebuldum. Sorunlari bizim sorunlarimiz degildi, ayri dunyalarin insanlariydik, medeni bir sekilde ayrildik, tatillerde filan kart atiyoruz hala. Ispanya, Turkiye’nin kavgasi, gerilimi olmayan versiyonu gibiydi, bir de tabii Avrupa’nin -bir yere kadar- esit gelir dagiliminin etkisi vardi (nufus da onemli tabii, 80 milyon nufusun kremasi %3 tarafindan yeniyorsa, bu epey bir batici/domine eden guruha tekabul ediyor). Iste boyle, birkac sene disarida yasadik, uluslararasi iliskiler ve analizci kesildim… 8P
Tasinmasi var, nakliyesi var, ev bulmasi, is bulmasi, okul ayarlamasi, var da var.. ama umit ediyoruz ki bu defa -en azindan uzunca bir sureligine diyelim- son bir kez icin olacak.. saglik ve birlik oldugu surece, tabii ki diger her sey ikinci planda kaliyor.
super bir 4 yildi bu arada, iyi ki ona rasladim (bellona). bu seneyi de boyle jubile maci havasinda geciririz, roy roy roy!
size de bize de kolay gelsin, elbet kesistiririz yollari. ille de.
sittin sene — Ben olsam böyle bir kararı vermek için aylarca düşünür, düşünüşün sonunda da büyük ihtimalle karar verememiş olurdum.
Ancak, koşullar düşünülünce en doğru kararmış gibi görünüyor. Umarım hayırlısı olur.
on bin yıl! — Sağolasın Seyfettin. Arada sırada yazı-tura atmak etkileyici bir çözüm oluyor (Yahuda’nın yerine bile böyle adam seçmişler – gerçi “Yahuda’dan beter biri gelemez” demiş olabilirler kendi kendilerine, kaldı ki benim olaya bakışım Webber’in ve Oğuz Atay’ın yaklaşımıyla paralel).
Karar verdikten sonra böyle duru su oldu. Taşınma olayını da halletik mi, tamamdır (ha bir de benim iş olayım var, ondan sonrası deniz.. 8)
E? — Ben seyahatteydim, kaçırmışım bunu, yeşil robin haberdar etti.
E ben hala sizi bir gün Japonya’ya gelirsiniz ümidiyle bekliyordum oysa. Neyse artık. Yolu sevgiden…
Sağlık olsun. Öyle bir haber ki, sevinsem mi üzülsem mi bilmiyorum. Türkiye’de olsam sevinirdim belki, ama ha Ankara-İstanbul, ha Ankara-Caponya. Sonuçta görüşemeyeceğiz yine. Senin için sevindim, ama galiba içten içten kıskanıyorum da. Yerleşik düzen çok acaip bir kavram, havsalam almıyor. Son on yılım, ev için şık bir şeyler alıp, sonra kalıcı evimiz olunca çıkarmak üzere kaldırmakla geçti. Yani tabii başka şeyler de yapıyorum, 24 saat bir şeyler alıp kaldırmıyorum, ama anlaşıldı herhalde.
Velhasıl, çok önemli bir haber bu. ayrıca şunu demeden edemeyeceğim, blog entrinin girişini (entrisi) üstüme alındım (japonların r/l ikilemi), blessing.