PİNAS A.Ş.

Düne 1971 yapımı, başrollerinde Hülya Koçyiğit ile Tarık Akan’ın oldukları “Vefasız” filmi damgasını vurdu. Okumakta olduğunuz bu satırların yazarı şahsiyet, sabah kahvaltısından az biraz sonra “arkadaşlarını para için satanlar için kurulmuş bir şirket” repliğini aklına getirebilme yetisine sahip. Neredeydi, neredeydi bu replik derken, önce Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümündeki şarkılar tek tek çalındı (bir tek “Civciv çıkacak, kuş çıkacak”ı es geçtim, onun başında böyle bir repliğin atılmasının imkansızlığına istinaden), orada bulunamayınca, şu Yeşilçam şarkılarının listelerine baktım, sonra da Profesör Google’ın kapısını çaldım.3 saat sonunda hedefe ulaşmıştım.

Filmi, cümleten bayıldığımız “Neşeli Günler” (1978, nam-ı diğer “Turşucular”) ile efsanevi “Uçtu Kuşum”lu “Ah Nerede” (1975)’nin de yönetmeni olan Orhan Aksoy yönetmiş (o filmlerin senaristi Sadık Şendil, “Vefasız”ınki ise Safa Önal imiş). Neyse, konuya gelelim: Hülya Koçyiğit ile Tarık Akan, fakir ama mutlu bir çift, Tarık Akan onu terk edip, zengin kızla evleniyor, Hülya Koçyiğit de “kaderin tokadını yiyip, kötü yola düşüyor”. En nihayet bir gün müşterilerinden biri “Senin gibi bir kadına sahip olmak en büyük hayalim, bu uğurda her şeyi yapmaya hazırım” diyor, o da “Her şeyi mi?…” derken ekran kararıyor, açıldığında Hülya Koçyiğit adını PİNAS koyduğu, bir şirket sahibi, bu sırada Tarık Akan’ların şirketinin işleri bozuluyor, işte karısı da, PİNAS şirketine kredi almaya gidiyor, orada anlıyoruz ki Hülya Koçyiğit kafayı çizmiş (olayın vehametini yine de daha tam boyutlarıyla anlayamıyoruz). Tarık Akan’ı onun elinden alan -bir zamanlar- zengin kız, kötü olması gerekirken, aralarındaki konuşmada aklı selim taraf oluyor. Mesela, kredi almak için geldiği muhatabının Hülya Koçyiğit olduğunu anlayınca, “Ama,” diyor, “sen bu kadar parayı normal yollardan yapamazsın ki…” (buna cevap olarak Hülya Koçyiğit “e bana babamdan para kalmadı (senin gibi)” diyor). Sonra zavallı kızcağız “bu bir kabus olmalı” diyor ama H.K. durmuyor, PİNAS’ı onlar için, yani “Para için namusunu arkadaşlarını satanlar” için kurduğunu söylüyor (nasıl diyeyim sana / ilk harflere baksana – Anonim kek şiiri, M.Ö. 300). Akşam kız(cağız) eve dönünce, Tarık Akan’a PİNAS’taki muhatabının bunak, aksi bir ihtiyar olduğunu söylüyor ve ekliyor “ama bu tatsız karşılaşma bana çalışmak için şevk verdi, çok çalışıp, bu krizin üstesinden gelme azmiyle doldum”. Fakat akşamına PİNAS’ın çalışanlar toplantısına davetiye gelince, Tarık Akan da bilmediği bu “huysuz ihtiyar” karşısında bir şansını denemeye karar veriyor. Oradaki muhabbet de süper: Hülya Koçyiğit, kutlama için kiraladıkları düğün salonununda çalışanlarına “hep siz bana hizmet ettiniz, bugün ben size hizmet edeceğim” deyip, elinde tepsi, kuru pasta dağıtıyor masadan masaya. Sonra bir bakıyor, Tarık Akan gelmiş, tabir-i caizse, böyle “kütük” gibi bakıyor. Sonra Hülya Koçyiğit, oradan geçmekte olan müdür eliyle (munchassen by proxy), Tarık Akan’a laf sokuyor ama orada elinde bir başka tepsiyle duran ve alet olduğunun her kertede bilincinde olan müdürün yüz ifadesi, onun da, bizim gibi, patronunun öyle böyle değil, hakikaten kafayı fena çizdiğini kavradığını bize anlatıyor. (bu paragrafın hepsini ve daha fazlasını Vefasız 8/10 videosunda izleyebilirsiniz, tavsiye de ederim)

Karısı ekonomik krizden çıkamayıp, iflas edince, Tarık Akan onu terk ediyor (halbuki öncesinde kızcağız, Hülya Koçyiğit’le görüşmesinin ardından, Tarık Akan’a, her şeyi bırakıp, sade bir yaşam sürmeyi teklif etmiş ve akabinde reddedilmişti). Tarık Akan, Hülya Koçyiğit’in evine gidiyor ve orada delilik ürkütücü seviyeye vuruyor: Hülya Koçyiğit, Her yan yüzünde Tarık Akan’ın bir fotoğrafının olduğu bir altıgen prizmanın yanında duruyor. Tarık Akan çok etkileniyor “beni masallardaki kadar çok seviyorsun demek” diyor, Hülya Koçyiğit’se “Sana taptım” dedikten sonra, fotoğrafların arkalarını çevirmeye başlıyor, hepsinin arkasından da farklı farklı başka adamların fotoğrafları çıkıyor. Tahmin edeceğiniz gibi “sana ulaşmak için bu adamların hepsinden yardım aldım” diyor, “hala beni istiyor musun?”. Tarık Akan’ın yüz ifadesinden pek de istemediğini anlayabiliyoruz ama sonra Hülya Koçyiğit içi para dolu bir dolap gösteriyor ve “ama sen herhalde nakit istersin — ne kadar istersen al..” deyip çıkıyor (Vefasız 9/10 videosunda 5:48 ve sonrası). Sadede gelelim, filmin sonunda Tarık Akan ona yetişiyor, “istersen tekrar eski muhitimize yerleşiriz, sen terzi kızı bilmemkim, ben de kamyon şöförü bilmemkim olurum, parada gözüm yok” diyor. Sarılıyorlar, el ele tutuşuyorlar ve film de böylelikle mutlu son’la bitiyor, ruh hastası bir kadın ile para delisi bir adam böylelikle birbirlerini bulmuş oluyorlar.

Peki niye yazdım ben bunu böyle? Çünkü öyle böyle değildi. Artık hem kendimden, hem de Hülya Koçyiğit’ten daha da fazla korkuyorum… Bırrrr….

“PİNAS A.Ş.” için 10 yorum

  1. Heeeey ben geldim! — Çok ara oldu ama gördüm ki herşey hala keyifli, özlemişim bu nadide söyleşileri, okuyacak ne çok şey birikmiş, doğaya saygı gereği yazıcıya yük olmuyoruz, artık akşamdan sabaha okunup yorumlar paylaşılacak. Gelelim Türk filmlerinin dayanılmaz büyüsüne, ne çok hikaye var, ki Bukowski gerçekten severdi belki de kim bilir? Şimdilik sözlerime burada son verirken, daha detaylı yorum yazana kadar ve yeri gelmişken -ya da gelmemişken öylesine sadece paylaşma sevinciyle- son günlerde bizim evde sıkça bahsi geçen ve Gökhan sayesinde Defne’nin de dilinden düşmeyen Sadri Alışık’ın o muhteşem sahnesiyle sizleri başbaşa bırakmak istiyorum. Sevgiyle ve esenlikle kalınız, http://www.youtube.com/watch?v=j6lRgM7yu2Q

  2. Bi saniye… — Geldiniz de, yakinda Lizbon’a mi gideceksiniz, yoksa o baska bir Ayse Narin mi? 🙂

  3. Kompodor. — Merhaba Ayse, hosgeldin, biz de oyle aramizda konusuyorduk, yok onemli bir sey, iste blog mlog… Sadri Alisik + muhtesem sahne dedigin an aninda aklimda “Ofsayt Osman” bitiverdi (bunun bir benzeri de Hayat Agaci/Sam’le ilgili yorumda olmustu). Ya bunlar neyse ama hakikaten bir de cok kotu, mutsuz Turk filmleri vardir, mesela boyle hasta cocuklarin butun film boyunca ugrasilip kurtarilamadigi (bir tanesinde, kadir inanir oynuyordu galiba, siyah/beyaz, bunlar hasta kardeslerinin ilac paralarini bile denklestiremiyorlardi ama cocuk iste hep bir televizyonu olsun istemis, onu almaya calisiyorlardi, hatta zeki alasya ciddi, kotu bir adami oynuyordu galiba ayni filmde, kanlarini filan satiyorlardi. Filmin sonunda televizyoncunun camini kirip televizyon calip eve getiriyorlardi ama cocuk coktan olmustu filan falan… pofff ya). Yani Turk filmleri sandigimiz kadar sik olarak kotu bitmez ama yine de kotu biten pek coktur (Sadri Alisik’in “Saffet Beni Affet”i geldi hemen aklima, bir de Tarik Akan/Fikret Hakan “Kardesim”).

    Ama bunlar somuruye yonelik tabii ki, oyle direkt damardan “No Country for the Old Men” mentalitesi yok (iyi bir sey mi, kotu bir sey mi, bilemedim)..

  4. Bi saniye… — Durun, siz yazisamazsiniz cunku… kardessiniz… (“bu madalyon?…”)

  5. Başlıksız — Kiskanma bakiym. 🙂 Cevabi merak ediyorum. Aramizda talihli (masallah) biri olabilir.

  6. bir link verip çıkacağım (canım) — Merhabalar, selamlar, saygılar, sevgiler ve daha neler neler…

    Aklıma bir sahne gelmişti geçenlerde hatta unutmayayım diye not alayım diye düşünmüştüm ama not almayı unutmuşum. sahne de aklımda değil. aklıma gelirse yazacağım.

    Vereceğim link Türk filmi linki değil ama film tadında bir müzik klibi linki. Birkaç gün önce denk geldi.

    böyle buyurun(uz)

  7. Batsın bu dünya:) — Lizbon’a giden ben değilim öncelikle, yoksa başka Ayşe Narin mi var benden öte:) Mutsuz Türk filmleri deyince benim de aklıma ilkokulda çocukların psikolojisini bozacak diye yasaklanan ama o yüzden gizli gizli okuduğum Kemalettin Tuğcu kitapları vardı ya hani, onlar geldi aklıma. Bahsettiğin filmi çok iyi hatırlıyorum Emre, ne dram barındırır o film içinde gerçekten de. Toplumcu gerçekçi ya da toplumcu ama aşırı gerçekçi akımın etkileriyle yapılmış olsa gerek ama acının dozu da fazla kaçırılmış, yürek paralayan filmler Türk sinema tarihinde
    az da olsa yer tutuyor, evet.( ben de şu anda bu satırları çalıştığımız ofisin hemen altında bir sevkiyat ofisinin tüm ısrarlı uyarılarımıza rağmen kamyon şoförlerinin radyoyu sonuna kadar açtıkları ve şu anda bağıra bağıra Orhan Gencebay’dan Batsın Bu Dünya’sı eşliğinde yazıyorum şaka değil gerçek!Çok manidar bir yazı oldu sonuç olarak.Bilbao’da ya da dünyanın başka herhangi bir yerinde yoktur böyle renkli kareler:)

    Bir de Hülya Koçyiğit’in hastalanıp öldüğü filmler hatırlıyorum ama çok net değil bendeki anıları, silmişim muhtemelen hafızadan.

    Yeri gelmemişken, The Social Network’ü henüz izleyebildim ve ilginç şekilde etkilendim. Sosyal ağların çok kısa zamanda aldığı hızı dikkate alırsak önemli bir film, ancak tartışılacak konu şu ki, fikri ikizlerden mi aldı, aldıysa, ilham diyebilir miyiz? Fikri ortaya atan mı yoksa onu hayata geçiren mi gerçek sahibidir fikrin? Hala kendi içimde tartışıyorum.

    İzmir’den sevgiler, selamlar

  8. klm — Hay Allah! Gecen haftaki KLM Sansli Carsamba cekilisini bir Ayse Narin kazanmis, Lizbon’a bedavadan ucacak. 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir