Öncelikle iyi bir haber vererek başlayayım: şimdiye kadar yaptığınız bütün seçimler en doğru seçimdi! (bunu yazışımın akabinde işte bu (a.k.a işbu) parantezi açıp, “aynı zamanda en yanlış seçimdi!” de diyebilirim tabii ki ama şimdi tadınızı kaçırmanın ne anlamı var?).
Doğa bize, pek çok şeyin yanı sıra, genelde en ucuza satılan şeyi alacağını söyler (enerjiyi para birimi olarak seçtiğimizde. Aslında bu da çok doğru değil, enerjinin de (iç/internal denileni) mesela pekala entropiyle çekiştiği durumlar olmakta ama o zamanlarda da bu ikisini içeren bir sistem özelliği tanımlayıp, buna da bilmemne enerjisi deyip, yüzsüzce işin içinden sıyrılabilmekteyiz). Eğer bir sistemin bir A başlangıç noktasındaki hali ile bir B noktasındaki halini biliyorsanız ve kim bilir neden ama, aradaki yolu/güzergahı merak ediyorsanız, oturur olası bütün yolları hesaplarsınız (integral denilen şey bu dünyadaki en güçlü leke çıkarıcı deterjandan bile daha güçlü bir şeydir, inanamazsınız) en düşük enerji hangi yolda harcanıyorsa, dersiniz ki, tamam buldum, işte budur. İstatistiki olarak da en olası yolun sonsuz büyüklükte bir sistemde seçileceğini ispatlayabilirsiniz, ki bildiğiniz üzere istatistik ne kadar yalancı bir kardeşimiz olsa da, bilimseldir (100 sisteme sorduk, yalan, bize verilen anketleri haftasonu arkadaşlarla toplanıp doldurduk, anketör parasıyla da kolonyayla portakal suyu aldık).
Tabii bu anlattığım, şu en temel soruyu cevaplamaktan çok aciz: bu kadar zırvayı ne için yazmaktayım, yine nasıl bir alaka kurmaya çalışıp, yüzüme gözüme bulaştırma çabasındayım? Ehem, anlatayım:
Öncelikle kader meselesini hemencecik, şıpın işi çözümleyeyim de, sonradan ayağımıza dolanmasın: Efendim, size biri, yapacağınız her şeyin önceden bir yerde yazılı olduğunu söylediğinde pek inandırıcı gelmeyebilir, bir kere gözlem yaptığınız anda çoğu kez sistemi etkilersiniz — Ursula LeGuin’in -ki sevmemekteyim bir süredir kendisini / yaşlandığından beridir – vardı böyle bir hikayesi diye yazdım, sonra gittim internetten bizatihi aradım böyle bir hikayesini vefakat bulamadım, belki de uydurmaktayımdır o yüzden: işte kahinler bir krala diyorlar ki şu ayın şu günü öleceksin, o da önlem olarak kendini bir kuleye kapatıyor ama hikayenin sonunda da asıyor kendini (adet yerini bulsun diye 8P). Buna panzehir olarak, bilenin bildiğini kendine saklamasını vermekteyim: evet, sizin bu yazıyı okuduktan sonra ve dahi hayatınızın geri kalan kısmında neler yapacağınızı -misal- biliyorum diyeyim, bu şeyi bildiğimi de söylemeyeyim, bu sizi nasıl etkileyecek? Hımm?
Gelelim, diğer şeye: o kadar seçimleri yapıp bu noktaya geldiniz ya, işte o seçimleri farklı farklı yapsaydınız da, bundan daha iyi ya da daha kötü (define kötü – hadeleyn!) olmayacaktı, daha farklı olacaktı (evet, geçen hafta mesela, o son kullanım tarihi geçmiş mantarları yememekle aslında iyi etmediniz, uzun vadede bir şey değişmeyecekti) evet saçma oldu şimdi bu örneği verince. Ama, ama Metin Üstündağ’ın çok sevdiğim bir karikatürü vardı, bir kadınla bir erkek yıllar sonra karşılaşıyorlar, ikisinin de elinde migros poşetleri, kadın şaşırıyor — sen beni zengin bir kızla evlenmek için bırakmamış mıydın, e hani ne oldu, bak senin de elinde migros poşeti… adam düşünüyor (düşünce balonu) seninle evlensem ne fark edecekti, yine aynı hayatlar, yine ellerimizde migros poşeti (bunu da bulamadığıma göre bugün uydurma potansiyelim hayli yüksek, ben diyeyim 5, siz deyin…)… Yani, demek istediğim, ne kadar uzağa düşecektin be gülüm? Evrenin kralı mı olacaktın o seçimleri başka türlü yapsaydın, yoksa diyelim 60 yıl erken mi göçecektin buralardan? Altı üstü dörtte üçü mavi bir gezegenin yüzeyindesin işte, bu cakan, bu pişmanlığın kime, neye? Ben gördüm bütün paralel evrenleri de, dikey evrenleri de hepsinde de aynı adamsın, üç aşağı beş yukarı, daha ne konuşuyorsun?
Yani çok da üzülmeyin onu öyle diyeydim, bunu böyle yapaydım, hayatın tekrarı yok diye diye, başka yerlerde tekrar ediliyor olsa da, hayat aynı hayat.
Anneler elma yedirmek istedikleri zaman “elma yer misin?” diye sormazlar, “3 dilim mi yersin, 4 dilim mi?” diye sorarlar, siz de seçim yaptığınızı sanırsınız. Seçim yaptığınızı sandığınız anda da özgür olduğunuzu, potansiyelinizin daim olduğunu, her şeyin değiş(tiril)ebileceğini düşünürsünüz. Anne-elma örneğinde, yine de avantajdayız: seçimi/soruyu reddedebilme lüksüne sahibizdir (bir ihtimal) ama hayatta soruları biz birbirimize soruyoruz, seçimleri de birbirimize yapıyoruz ya da yapmıyoruz, dünya kazan biz sazan, kendi yağımızda pişip gidiyoruz. Halen anlayamadığım fakat hayli akıllı olduğunu bildiğim/-a inandığım bir adam, vaktiyle “Eğer biri bir konu hakkında konuşamıyorsa, o vakit susmalıdır” demiş, ben de 1-2-X-U de-ar L-Witt-gen-stein! diyorum (eser Wire’ın, benim kullandığım kuple de Elastica’nın coverından arak).
Hmmm… — ATIL WIKIPEDIA:
Fatalism is a philosophical doctrine emphasizing the subjugation of all events or actions to fate or inevitable predetermination.
Fatalism generally refers to several of the following ideas:
1)That free will does not exist, meaning therefore that history has progressed in the only manner possible. This belief is very similar to predeterminism.
2)That actions are free, but nevertheless work toward an inevitable end.This belief is very similar to compatibilist predestination.
3)That acceptance is appropriate, rather than resistance against inevitability. This belief is very similar to defeatism.
Şimdi senin 2. ve 3. çıkarıma katılıp ama üstüne “principle of bivalence”‘ı kabul etmemen logical fatalism’den ayrı düşündüğünü gösteriyor. Umarım idle fatalist (kaderci diye bilinir bizde) değilsindir. Yani “Quantum Fiziği tümden geçerli olsa bile Fatalism olabilir, çünkü (2)” dairesel çıkarımını yapman biraz ilginç olmuş, şahsen benim aklıma yatmadı, öyle sebeb ve sonuç birbirine bağlanınca benim kafam zor alıyor biraz.
Daha önce de belirtiğim gibi ben eski sıkı Utilitarianist iken (hatta gururla (şimdi hafif bir utançla) bir felsefeceinin beni izleyip Altruist’sin sen! dediği de olmuştur), dilim fazla yanıp, zorla Hedonizm ve biraz da ucundan rational selfishness şekline dönmeye çalıştığımdan bu dediklerine “kaderin bir cilvesi” gereği katılamayacağım 🙂
Sub-Zero Fatality: (Close) Forward, Down, Forward, High Punc — Ne Utibitiarinst, ne de Astruliyalist, fakat tam manasiyla bir cilginsin sennnnn! 8) Seviyorum seni, ozledim ya, gel iste neola Bilbo’ya!