Çoktandır bir roman okumadım – Castaneda’nın ilk kitabıyla da anlatı kısmını bitirdik uzunca bir süre önce, şimdi madde madde “bilimsel” çözümleme kısmını baya baya okuyoruz. Yani inanın, sırf şu okuduğum kitaplar listesine ekleyeyim diye süründürüyorum kendimi de, onu da… Öyle okumak için yanıp tutuştuğum pek kitap da aklıma gelmiyor, Patricia Highsmith’in Ripley serisine başlayayım dedim (Talented Mr. Ripley ile değil de, Ripley Underground ile başlayacaktım) ama e-book versiyonunu bulamadım (daha doğrusu buldum ama Almanca buldum), o nedenle kitap arayışlarındaydım. Damla için Lem’in Mortal Engines‘ini arıyordum internette, sonra “Gelecekbilim Kongresi”ni okumamış olduğum gerçeği ile bir kez daha yüz yüze geldim, indirdim, bugün okumaya başlayacağım…
Beri yandan senelerdir gözümü korkutan, o yüzden arşivde öylece durmakta olan Tarkovsky’nin Stalker‘ını, Barış’ın methedip durduğu S.T.A.L.K.E.R. – The Shadow of the Chernobyl‘i oynadıktan sonra bu sefer hakikaten izlemeye karar verdim (Löker’e duyurulur! ((Löker’e duyurulur zira, o da bir türlü Stalker’ı izleyememekten muzdaripti de, bir gün bir araya gelip birbirimize destek olarak bitirmeye sözleşmiştik, buluştuğumuzda ise Stalker’ı değil de Kar-Wai Wong filmleri izlemiştik)) 8) Geçen gün Bengü’yle oturduk ekranın karşısına, Stalker’ı seyretmeye, dürüstçe bu filmle ilgili ne kadar heyecanlı olduğumu belirttim kendisine, hatta “senin en sıkıcı bulduğun yönetmenin kendi filminde bir karakteri sıkmak/baymak olarak kullandığı filmdir bu” dedim, Bengü, Nuri Bilge Ceylan’dan hiç haz etmez ve dahi filmlerini kendince daha doğru bulduğu adlarla sıralar: Kasaba Sıkıntısı, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak Sıkıntısı… Filmi koyduk, 5 dakika geçmedi, Bengü uyuyakaldı, sanırım başka bir bahara…
Şimdi Stalker’ın Tarkovsky’sinden, Tarkovsky’nin Solaris’ine, oradan da Solaris’in Stanislaw Lem’ine geçelim… Önce kitabı okumuş, beğenmiştim ama Tarkovsky’nin filmi beni benden almıştı. Kitap hayli entelektüeldi, bambaşka bir iletişim biçimi olabileceğini düşünüyordu, devasa düşünüyordu, öyle Merhaba Dünyalı, biz dostuz! mavrasından fersah fersah bir yaklaşım getiriyordu, anıtsaldı, hayret vericiydi. Film ise bütün bunları elinin tersi ile bir yana itiyor, çok da lazımmış gibi kendini giden sevgilinin dönüşü odaklıyordu. Ben de buna vurulmuştum işte… Lem benim gibi düşünmemişti doğal olarak… Büyük hayal kırıklığına uğramıştı Ursula Guin’in Earthsea’nin dizisini gördüğünde uğradığı hayal kırıklığı ile kıyaslanmayacak olsa da, şöyle demişti:
I have fundamental reservations to this adaptation. First of all I would have liked to see the planet Solaris which the director unfortunately denied me as the film was to be a cinematically subdued work. And secondly — as I told Tarkovsky during one of our quarrels — he didn’t make Solaris at all, he made Crime and Punishment. What we get in the film is only how this abominable Kelvin has driven poor Harey to suicide and then he has pangs of conscience which are amplified by her appearance; a strange and incomprehensible appearance.
Kaynak: Wikiquote |
Bu da benim vaktiyle (6 Haziran 2000) konuya ilişkin yukardakinin benzeri sözler ettiğim ilgili giriş:
=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=-=
From: Emre Sururi Tasci To: Dogan Gegeoglu Date: Tuesday, June 6, 2000, 8:46:43 PM Subject: [DUZYAZI] solaris.. Files: –====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-====—-===– >> 24 haz – 14.00 solaris’i, vaktiyle emresevinc’in tavsiyesiyle okumus idim. emre (the oysa ben, oysa ben gidip guzelim kitapta neye takilmistim bilir [İlgili mesajın tamamına (ve dahasına) buradan ulaşabilirsiniz] |
Neyse, Stalker’ın kaynak aldığı Strugatsky’nin Roadside Picnic‘i, Lem’in Cyberiad‘ı ile birlikte okunacaklar arasına almıştım ki, geçen gün Foucault’nun Sarkacı‘nı okumak istediğimi hatırladım. 3 gündür (Bu blogu yazmaya evvelsi gün başlamıştım bu arada, bugün kısmetse bitireceğim) Gelecekbilim Kongresi’ni okumaktayım, beklediğim kadar iyi çıkmadı belki bazen zevzeklikte Boris Vian’ın başyapıtı Günlerin Köpüğü ile yarışır olduğundandır sanırım. Kitabı henüz bitirmedim, yarına biter ama sanırım. Solaris gibi, bu kitabın bir yerinde de, karakter “çıldırmadığımdan / gördüklerimin halüsinasyon olmadığından nasıl emin olabilirim?” sorusunu soruyor. Solaris’te tartışılır açıkları olsa da karmaşık bir matematik işlemi ile kontrol yapılırken, Futurological Congress’te doğrudan hapa bağlanmış bu sorunun cevabı (buradan FC’in Solaris’ten önce yazıldığı varsayımında bulunuyorum — kontrol edeyim: Solaris – 61, FC – 71, fena yanılmışım). Bir de, bir ara uzun uzun yazacağım ama gerek pozitif-bir-matrixvari / Culture’vari ya da FC’nin kimyasallar sayesinde kavuştuğuna benzer bir “ilüzyon evreni”nde seve seve yaşarım, bu bir, herhangi sentient ve zekaya sahip bir nesnenin hangi malzemeden yapılmış olduğu ona karşı olan tavırlarımda etkileyici olmaz. Böyleyken böyle.
Bu arada, “şimdi hangi kitabı okusam?” dönemimde, aratıp bir BK top-listesi buldum, ne derece etkin, yetkin ve ciddiler, bilemiyorum ama Ender’s Game’i ikinci sıraya koyan insanlarla aynı galakside yer almak istemem şahsen ben katiyen. 8P
Solaris — Beni de benden almıştı, blööööaaaaaaghhhh! :)))
blööööaaaaaaghhhh — Kalpsiz kadın, n’olucak! 8P 8)
filmdeki kadin — Filmdeki kadının da kalbi yoktu muhtemelen. Hmmm, ya da vardı da pek fonksiyonel değildi. :))
nbc — Kulaklarınız çınladı mı? Bugün cnbc-e’de “Koza Sıkıntısı” ve “Kasaba Sıkıntısı” vardı, içim daraldı. Ocak ayında Çarşamba akşamları paso NBC.