İkisi de Miranda July’dan olacaktı, biri “It Was Romance”, diğeri de “Birthmark”tan idi. İlki fazla mahrem (intimate), ikincisi de bir kere okumuşluk olmayınca anlatacağım şeyler tarafından spoil (mundar) edileceğinden ötürü vazgeçtim.
Miranda July’ın bu derlemesi (No One Belongs Here More Than You) ile Jonathan Ames’in kitabı (I Pass Like Night) “başucu kitaplarım”ın arasında her daim yerlerini korurlar, sıklıkla dönerim onlara, güzelliklerinin tadına varırım.
Miranda July’ı Hande İngiltere’den (York) getirmişti, Jonathan Ames’i de Bayram Hoca Amerika’dan (Minnesota).
İyi kitaplar iyi arkadaşlar.
Bir de, çok alakasız olacak ama, salı günü yemekhanede birini benzettim, ertesi gün yine gördüm, perşembe son bir kez daha. Sonrasında Julen’e de alıntıladığım üzere, bu aklıma pek çok şeyin yanısıra, High Fidelity’den de şunu getirdi:
“Did I listen to pop music because I was miserable – or was I miserable because I listened to pop music?”
Julen bu haftasonu High-Fidelity seyredecek ilk defa. Pazartesi getirecek, ben de seyredeceğim artık bilmiyorum kaçıncı kere. Dün ve evvelsi gün çok fena halde (bilmezsiniz siz ne kadar fena halde olabileceğini ya da Nik Kershaw – Wouldn’t it be good..) Ayazda Bir Yürek (Un coeur en hiver) seyredesim vardı, bugün yokladım şöyle bir kendimi, geçmiş gibi.
Sahi, ne güzel demişti şair,
ısmarlama serserilikler yaşardık
kimselere bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak
yabancıları mahalleye sokmamak gibi
Ve bir gün gideceğimiz Amerika vardı
herkesin bir Amerika’sı vardı o zamanlar
herkes gece istasyonlarında
kendi Amerika’sını arardı
diye, peki, sen anımsıyor musun?
illa söylemek gerekirse, Murathan Mungan, Avara tabii ki.
sururi over, wory zover..