Ben, sen ve tanıdığımız herkes.

Blog tutmak garip bir iş (Bir cümle tuhafsa dikkat! / pek tuhaftır insanın tırnak çıkardığı / Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği – EC, Yangın). T. daha evvelden değinmişti bu konuya, ben de sayıklamıştım bir şeyler (linklerle döşemeli – bir saniye benim zaman tarafımda, pardon).

-Kararlıca- Takip ettiğim bloglar blog yazmaya başlamalarından önce de tanıdığım insanlara dair büyük bir çoğunlukla. İstisna olarak bir Dan Tobin, bir de Su vardı ama onlar da günlerhaftalaraylaryıllardır yazmıyorlar, canları sağolsun.

Gene bir klasik olarak konudan uzaklaştık. B., mesela, bir çok blogu takip ediyor, takdir ediyor, ben de ona sürekli deyip duruyorum ki “bir yorum yazsan da bu insanlar senin gibi bir insanın da onları takip ettiğinden haberdar olsalar” çünkü kendi bloguna bir yorum geldiğinde gerçekten çok sevindiğini biliyorum (artık bir klasik haline gelmiş “Converse” ile “Kırlara Doğru” güruhunu saymıyorum bile! 8)

Sözün özü: insan (as in “ben”) okunmak için yazmıyor olsa da bu blogu, -özellikle de tanımadığı kimseler tarafından- okunduğunu fark edince mahcup oluyor (niyeyse).

Bildiğiniz / bilmediğiniz üzere geçen (evvelsi) gün, bir yorum aldım, onayladım tabii ama ne kadar istesem de oturup bir cevap yazamadım, ne diyeceğimi bilemedim (ben de oturdum bu girişi yazmaya koyuldum sonunda). Mesela sevgili Seyfettin ile bu blog vasıtasıyla tanıştık, haberleşiyoruz ama sohbetimiz belli bir giriş üzerinde oluyor / oradan yola çıkılıyor vesaire (act casual).

Daha evvel de yazdım birkaç kere, her gün yaşıyorum, oradan biliyorum, bir “ne olur, ne çıkar” (Zeki Müren mode on – “akşam vakti gel gizlice, kim görecek, kim bilecek” – ZM mode off) durumum var. Konuşmalı mı, tanışmalı mı, söylemeli mi? Koşullar uygunsa, belki. Gavurların tabiriyle bir awkwardness mutlaka eşlik edecek. Ama iyi bir şey tabii ki. Mesela ben mahcup oldum ama onun yanında çok da mutlu oldum, mutlu olmak değil de, sevindim demek daha doğru olacak. Yani teşekkür ederim, çok teşekkür ederim Ayşe Hanım, bir adım öteye geçip ses verdiğiniz için, güzel şeyler söylediğiniz için, çok hoşuma gitti ama işte karşılığında pek yazacak bir şey bulamıyorum, ne desem olmuyor. Benzetmeniz de çok inceydi, işte ne diyeyim, akşam vakti sevindirdiniz beni.

Şimdi kıssadan hisse çıkarıp, bir “eyy sevgili okur, okuduğun blogcuya ses et, sevindir” diye bir kapanışta bulunabilirim ama yapmayacağım tabii ki de. Kendi yapamadığım şeyi nasıl öğütleyeyim.

Lafı uzatıp duruyorum. Öyle işte. Söz konusu yorumla ilgili birkaç şey daha söyleyeyim, sonra da gideyim. Yok, rahat olamıyor insan (bir kez daha “ben” anlamında), ben doğrudan gideyim.
garip, çok garip.

durumun benim açımdan -az/çok-şekli:

Once, hola hola.

“Ben, sen ve tanıdığımız herkes.” için 3 yorum

  1. Başlıksız — Ben bilmiyorum… Hatta demin tum yorumlari tarattim, i-ih! Hatta Bengu’nunkileri de tarattim ve “Converse”e yorum yazasim geldi. 😉 (Yalniz, “Ugg”u unutmussun.)

    Bu arada, ben spor ayakkabidan baska bir sey giyemiyorum bu aralar: gecen hafta Cuma dustum, bir ayagimi burktum, bir dizimi paraladim. Ama AB Genclik Forumu, dersler derkene, ceviri atesi yuzunden dinlenemedim, ayagim da iyilesmedi. Iki gundur sarip okula gidiyorum, eh, o sarili bilek de ancak lastik ayakkabiya sigiyor. Yarin da 4 saat dersim var.

  2. çç, se, ses kontrol. cihaz kontrol. — Selamlar, saygılar ve sevgiler…
    Yorum yazarken ilk cümleyi yazmakta çok zorlanıyorum. Aslında bu yorumda ilk cümleyi kolay yazdım fakat ikinci ilk cümleyi yazmakta yine zorlandım. İlk iki cümleyi yazmayıp doğrudan üçüncü cümleyi yazmak gibi bir seçeneğim elbette var ama yazdığım cümlenin ilk değil de üçüncü cümle olduğunu bilmeyen okuyucu paragrafı anlayamayabilir. Bu durumun önüne geçmek için paragrafa “Bu paragraf üçüncü cümleden başlamaktadır.” benzeri bir not eklenebilir.

    Daha ilk cümleyi yazamadan bir paragraf yazdığıma göre, konuya girebilirim artık. Ben de bu blogun bir yerlerinde ismimi görünce sizin yaşadığınız sevinmeye benzer bir sevinme yaşıyorum. Yani Sururi’nin yaşantısında blogunu okuyan bir Seyfettin’in varlığı sevindiriyor işte.

    Bundan 4-5 ay evvel blog yazmaya başladım. Yorum almadım henüz ama alırsam da ne cevap yazarım bilmiyorum.

    “Once” başlaması ile bitmesi bir olan, birbirinden güzel şarkıların yer aldığı güzel bir filmdi. Filmin saundtıreğini dinlemiyordum uzun zamandır resim vasıtasıyla anımsattığınız için teşekkür ederim.

    Dizi ve şarkı listeleri için de yorum yazacaktım ama o yorumlara da giriş yapmadan evvel gereksiz birer paragraf yazmak istemediğim için buraya yazmayı uygun gördüm. Şarkı listesindeki şarkılarla benim için yeni sayılan birkaç sanatçı ile sayenizde tanışmış oldum. 30 Rock ilk sezonu izledikten sonra devam etmedim. How I Met Your Mother eskisi gibi değil pek ama devam ediyorum yine de. House MD’nin kalite/bölüm grafiği sıçramalar yaşıyor fakat ona da devam. Lost’u o kadar izledik son sezonu da izleriz. FlashForward’ı ilk 5 ya da 10 bölüm sonra bıraktım. Life on Mars’ı hiç izlemedim ama artık izlemeyi düşünüyorum. Tavsiye edebileceğim, fringe ve nip/tuck var. Aslında nip/tuck pek tavsiye etmemem gerekir. Her bölümde mide bulandıran ameliyat sahnelerinin olmasının yanında, her bölümü insanın canını sıkıyor ve geriyor, hiç iyi bir şey olmayacak mı acaba diye düşünüyor insan, bakalım bu bölümde başlarına ne gibi kötü olaylar gelecek merakıyla ve bir önceki bölümden daha kötü bir şey olamaz sanırım ihtimaliyle izliyor. Son olarak ailecek izlenecek bir dizi değil.

    Bir uzun hava ile kapanışı yapayım. http://www.youtube.com/watch?v=mC2xWaHOIQU
    Sağlıcakla kalın.

  3. Başlıksız — O “Ayşe Hanım” ben miyim bilemedim, bulamadım da gönderdiğim metni, neyse, kendim olduğumu farzedip mutlu oldum, belli etmeyiniz pls, bu arada mailimde belirttim mi hatırlayamadım ama yazmayı düşündüğüm için yazdım gibi aklımda kalmış olma ihtimali yüksek- indie albümleri de copy past yapıp dinlemediklerimi listeme eklemeyi de görev edinmiş bulunmaktayım. Shins’le Zach Braff’ın muhteşem filmi Garden State’i vesilesiyle tanışmış ve fena kapılmıştım. Ses alıyor olmanın heyecanını tahmin edebiliyorum ve aslında yazmak – blog, kitap vs- ne olursa olsun- ediminin karşılığı henüz açıklamasını yapamadığım bir beklenti. Zİra, Vicky Chirstina Barselona’da ressam arkadaşın dünyaya kızıp şiirlerini kimseyle paylaşmayan babası olabilmeyi ister miydim bilmiyorum.

    Çenem düştü, neyse, kalın sağlıcakla,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir