Ağlak Adam

Neydi.. hah, Çağan Irmak’ın son projesinde başrol. Ya bu son olaylarla birlikte anladım ki, öyle böyle değil. bayağı bir ağlak adammışım ben. Bir şeyi yapamayınca ya da bir şeyde kaybedince gerekçe/bahane bulmam, başkasını/alt-yapıyı suçlamam, bilakis kabullenirim ve bu kendimde sevdiğim şeylerin başında gelir.

Gel(in) gör(ün) ki, bir sıkıntıya uğradım mı da, hemen ağlak oluveriyorum, vır vır yakınıp duruyorum. Sizlerin nezdinde kendimi ayıplıyor ve dahi cık-cıklıyorum. Cık cık cık, çok ayıp, hiç yakışmıyor.

Hazır laf açılmışken – Camera Obscura, ki kendilerini inşallah bu yılın listelerinde, müzik kategorisinde göreceksiniz. sayesinde öğrendiğim bir terim (“maudlin” – “kendine acıma” demekmiş) ve bu terim sayesinde haberimin olduğu bir kitap oldu (C.S. Lewis – A Grief Observed). Kitabı aldım beğendim, albümü (Camera Obscura – My Maudlin Career) dinledim bayıldım, ilginize bilginize (Betül hele de sen, eğer daha evvelden bilmiyorduysan!..)

Sevgilerle kalın ey sevgili kari,
Emre ST

Bütün topluma yazdığım bu açık mektubuma bir hamiş de yakışır hani: Jacob Holdt’u yazmadım, biliyorum ama küstüm ona da, o yüzden yazmamış olabilirim. (Niye küstüm? Gecenin bir vakti sayfasından sergide görüp de beğendiğim/etkilendiğim resimleri seçerken bir anda kendimi KKK’ın (took my baby away) ana sayfasında bulup da, browser’ı kapatıp, yetinmeyip bilgisayarı kapatıp ve dahi yetinmeyip modemi de kapatmak suretiyle korku içinde yatağıma yollandığım ve her an loglara bakıp ha geldi ha gelecekler zaten oturma izninde de uzatmaları oynuyorduk, tam olacak şimdi korkusunu bana yaşattığı için).

benzer şeyler

“TomWaits-NickCave-LeonardCohen-LouReed” derdim İTÜ’de dışarıdaki çimenlerin orada otururken ne dinlediğimi sorduklarında, ve eklerdım: “Aslında hepsi aynı ya!”

Benzer bır sınıflandırmam daha vardı, baktım şimdi blog’a, 2006 yılında lafını etmıişim. Öyle ahım şahım bir şey değil: resımde Edward Hopper, edebıyatta Raymond Carver, müzikte Tom Waits’in ilk dönemleri. Geçen gün Rotterdam’daki Edward Hopper sergisine arkadaşları davet ettiğim mail’e bir de sinemada Jim Jarmusch’un ilk filmleri diye ekleme yaptım.

Evet, Edward Hopper ve çağdaşları bir süreliğine Rotterdam’daki Kunsthal’e geldıler, dün -ne kadar da uzak bır zaman gibi geliyor halbuki şimdi- Deniz, Georgına ve ben gittik.

Hopper’ın 12 eseri sergileniyordu:

South Carolina MorningRailroad CrossingNew York InteriorSelf Portrait
South Carolina Morning |  Railroad Crossing | New York Interior | Self Portrait

Seven A.M.Railroad SunsetItalian QuarterTall Masts
Seven A.M. | Railroad Sunset | Italian Quarter | Tall Masts

Light at two lightsEast Side InteriorThe BalconyNight Shadows
Light at two lights |  East Side Interior | The Balcony |  Night Shadows

Sergideki Hopperlar bunlardı işte. Çağdaşlarına biraz burun kıvırmakla birlikte, bir kısmının hakkını da verdim ama onları da yarın ekleyeyim bu girişe – yatma vaktim gelmiş bile… Yarın, yeni bir gün…

-Ertesi gün-
Hopper’ın çağdaşları arasından beğendiklerim de şu eserlerdi:

Alfred Stieglitz - City of AmbitionMargaret Bourke-White - Louisville FloodEverett Shinn - RevueJohn Sloan - Backyards, Greenwich Village
Alfred Stieglitz – City of Ambition | Margaret Bourke-White – Lousville Flood
Everett Shinn – Revue | John Sloan – Backyards, Greenwich Village

Raphael Soyer - Office GirlsThomas Hart Benton - Poker Night (from A Streetcar Named Desire)John Steuart Curry - The Flying CodonasStuart Davis - House and StreetRaphael Soyer – Office Girls | Thomas Hart Benton – Poker Night (from A Streetcar Named Desire)
John Steuart Curry – The Flying Codonas | Stuart Davis – House and Street

Charles Sheeler - River Rouge PlantLyonel Feininger - Gelmeroda VIIIFlorine Stettheimer - SunStanton Macdonald-Wright - Oriental
Charles Sheeler – River Rouge Plant | Lyonel Feininger – Gelmeroda VIII
Florine Stettheimer – Sun | Stanton Macdonald-Wright – Oriental

John Marin - Wave on RockOscar Bluemner - Last Evening of the YearLouis Lozowick - New YorkEarl Horter - The Chrysler Building Under Construction
John Marin – Wave on Rock | Oscar Bluemner – Last Evening of the Year
Louis Lozowick – New York | Earl Horter – The Chrysler Building Under Construction

John Sloan – Before Her Makers and Her Judge (nette bulamadım resmini)

Ralston Crawford - Third Avenue Elevated
Ralston Crawford – Third Avenue Elevated

Bu tabloları/fotoğrafları gezdikten sonra binadaki diğer sergilere de gittik. Bir tanesi 1800’lerde Den Haag (Lahey) ve çevresindeki hayata odaklanmış tablolardan oluşuyordu. Orada, Vermeer’in çok sevdiğim bir tablosunu andıran şu tabloyla karşılaştım:

Christoffel Bisschop - Zonnerschijn in huis en hartChristoffel Bisschop - Zonnerschijn in huis en hart
Christoffel Bisschop – Zonnerschijn in huis en hart

Bu, hiç değilse, Vermeer’inkine nazaran daha iyimserdi (Zonnerschijn in huis en hart – Sunshine in the house and heart – Evdeki ve kalpteki gün ışığı)

O sergi de bitince, iki sergi daha kalıyordu geriye – Jacob Holdt, American Pictures 1970-75 ile, Vanessa Williams’ın Sweet Nothings’i…

Onlara da akşama vakit/kafam olursa değinirim elbet (dün konsolosluğa gereken sağlık raporunun içeriğini iyice açıklamalarını rica eden bir e-mail göndermiştim, ona cevap bekliyorum da – buralarda o tür şeylere pek gerek duyulmadığı için kimsenin net bir fikri yok, yani bizdeki gibi “Tam Teşekküllü Hastaneden Alınacak Kurul Raporu” gibi bir şey yok, bilinmiyor..).

Meşguliyet

Kaptanın seyir güncesi, 02/11/2009

Hala Hollanda’dayım. Dün itibarı ile üniversite ile olan kontratım, buna bağlı olan oturma iznim ve ona bağlı olan askerlik tehir hakkım sona ermiş durumda. TUDelft beni ziyaretçi statüsünde alıp, göçmen bürosuna oturma iznimin 6 ay daha uzatılması için başvurdu. Oturma izni bittikten sonra ülkeyi terk etmek için 1 ay daha süre tanınıyor.

21 Ekim itibarı ile İspanya’dan oturma iznim (oturma iznimin onaylandığına dair belge) geldi. Tek yapmam gereken İspanya Konsolosluğu’ndan vize almak. Vize almaya gittiğimde iki belge daha istediler: buradan ve Türkiye’den sabıka kayıtlarım ve sağlık raporu. Oturma izninin onaylanması için 15 Kasım’a kadar vize başvurusunda bulunmuş olmam gerekiyor, buradaki sabıka kaydı 2 ile 3 hafta arasında veriliyormuş ve bu 22. madde bir hafta boyunca bütün içimi kararttıysa da, sağolsun konsolosluğun “şimdi başvurup, sabıka kaydını sonradan alınca verebilirsiniz” açıklaması yüreğime su serpti.

Bengü ile Ece geçen çarşamba Türkiye’ye döndüler. Bengü de orada uğraşıyor istenen evraklar için.

Bugün, sağlık merkezinden sağlık raporumu aldım : “İlgili kişi sağlıklıdır” (nokta) Sordum test filan yapmayacak mısınız diye, ne testi istiyorsunuz dediler. Resmileştirmek için (Lahey Apostili) notere gittim, “doktorun buraya gelmesi gerek” dediler, yerel mahkemeye gittim, “noter bilmiyormuş, İspanyolcaya çevirenin onaylı olması ve imzası gerek” dediler (belgeyi konsolosluktan almıştım ve üzerinde İngilizce ve İspanyolca birlikte yer alıyordu). Sağlık raporunun Türkiye muadilinin “Tam teşekküllü hastaneden alınma rapor” şeklinde epey ağır bir isim tamlaması oluşundan kelli, mecburen şüpheye düştüm, bugün bir de bunun için konsolosluğa mesaj yazacağım (konsoloslukla İspanyolca iletişime geçiyorum, İspanyolca bilen Kolombiyalı bir arkadaş, Fidel sağolsun, her seferinde işini gücünü bırakıp, benim uzun mektuplarımı İspanyolca’ya çeviriyor). Onlar da eğer hala çoktan bıkmamışlarsa, inşallah bana yol gösterecekler. Hollandanın bir bürokrasi ülkesi olmamasından dolayı (1), nüfusun büyük çoğunluğunun serbestçe dolaşım ve çalışım hakkına sahip olmasından dolayı (2), yetkililer bu konularda çok deneyimsiz ve üstelik saflar – gerekliliği anlamıyorlar ve bayağı bir vakti onlara anlatmakla harcıyorsunuz. Sabıka kaydı alma başvurusunda bulunmak üzere elimde konsolosluktan gelen dökümanlarla belediyeye gittim, danışma kapıdan geçirmedi, “bu belgeler yetmez, bizzat konsolosluğun formu damgalayıp imzalaması gerekir” diye. Israr ettim, yok dedi. Internetten arayıp buldum onların haksız olduğunu, çıktısını aldım ertesi gün göstereyim diye, sabahına Hollandalı bir arkadaşla karşılaştım, durumu anlattım, o da ben bir bakayım deyip elimdeki belgeleri inceleyince, danışmadaki adamın aynısı oluverdi. Çaresiz konsolosluğu arattım, oradaki yetkiliyle 20 dakika konuştuktan sonra, şaşkınlık içerisinde o belgelerin yeterli olduğunu ve ayrıca her türlü belgeyi İspanyolca’ya çevirtmemin gerekli olduğunu öğrendiğini belirtti ki iki söylediği şeyi de ben zaten biliyordum ama Hollandalılar böyle işlemlere muhatap olmadıklarından kafaları almıyor. Ertesi gün belediyede çok ısrar ettim, danışmadaki adam da “madem inanmıyorsun, geç de gör gününü” deyip sıra numarası lütfetti, işimi hallettim ama 1 gün kaybetmiş oldum (sinirleri saymıyorum).

İşler böyle gitmeye çalışıyor. En kötü senaryo mu? Bir bakalım:
İspanyol konsolosluğu’ndan vize çıkar ama onu almaya gidecek bir Emre yoktur çünkü Hollanda’daki üniversitesinin Hollandalı makamlara yaptığı oturma izni uzatma başvurusu reddedilmiştir ve ay sonu gelmiştir ve Emre yurda dönüp, silah altına alınmıştır bile.

Pardon, en kötü senaryo galiba İspanyol Konsolosluğu’ndan vize çıkmaması / benim gerekli belgeleri -bir türlü istenen şekilde toplayamamamdan ötürü- bir türlü başvuramam filan oluyor sanırım.

Sağolsun Selma’nın da hatırlattığı üzere, 2.5 sene öncesinde de rica ettiğim üzere, bir kez daha,
Lütfen, çok acil bir işiniz yoksa benim için dua ediniz / pozitif şeyler düşününüz / şarkılar söyleyiniz..

Kızımın en sevdığı kipattan…

(…kipatın çizgi-roman uyarlamasından)

Coraline 56-57

Captions:

  1. She bought two bottles of limeade, a chocolate cake, and a new bag of apples…
  2. …went back home…
  3. She ran herself a bath with too much bubble in it…
  4. …dried herself and the floor as best as she could…
  5. …and went to bed.
  6. Coraline woke up in the night.
  7. She went into her parents’ bedroom but the bed was made and empty.
  8. All alone in the middle of the night, Coraline began to cry. There was no other sound in the empty flat.
  9. She climbed into her parents’ bed, and, after a while, she went to sleep.

Coraline, written by Neil Gaiman, adapted and illustrated by P. Craig Russell

Şeyler…

Hiçbir zaman görmediğimiz film sahneleri projeleri:
1. Adamla 1. Kadını görürüz. Adam kadına “Karımdan yakında boşanacağım, ondan sonra hemen evleneceğiz” der. 2. sahnede Adam 2. Kadınla konuşmaktadır, “Bir başkası var, boşanmak istiyorum” der, 2. Kadın da cevap verir: “Eğer bir başkası varsa, zaten bitmiştir her şey, peki, boşanalım”. 3. sahnede Adamla 1. Kadın’ı evlenirken görürüz.

2.1 Kahraman Adamla, Kahraman Adamın yardım etmeye çalıştığı Kadını Kötü Adamlar yakalamışlardır. 2 Kötü Adam vardır: Asıl Kötü Adam ve Yardakçı Kötü Adam. Kahraman Adamla Kadını bağlamışlardır. Asıl Kötü Adam sahneyi terk etmeden önce Yardakçı Kötü Adama “kaçmaya çalışırlarsa öldür” der ve çıkar. Kahraman Adamla Kadın, Yardakçı Kötü Adama fark ettirmeden aralarında mesajlaşırlar, sonra Kadın, Yardakçı Kötü Adamın dikkatini çeker, ona kur yapar, o sırada Kahraman Adam iplerden kurtulmaya çalışmaktadır. Yardakçı Kötü Adam bu uğraşı fark eder ve Kahraman Adamı başından vurarak öldürür, Kadın’ın yüzüne kan ve başka bir takım şeyler sıçrar, kadın çığlık atmaya başlar.

2.2 Kahraman Adamla, Kahraman Adamın yardım etmeye çalıştığı Kadın hızla suyla dolmakta olan bir tuzağa düşmüşlerdir. Kahraman Adam yukarıda su akışını durduracak bir mekanizma fark eder, mekanizmayı aktive etmek için taş atarak hedefi tutturabilmesi gerekmektedir, sadece bir şansı olacaktır. Taşı atar, tutturamaz, ikisi de boğulurlar.

2.3 Kahraman Adamla, Kahraman Adamın yardım etmeye çalıştığı Kadını bir odaya hapsetmişlerdir. Odada yalnız başlarına kaldıklarında, Kahraman Adam kaçabilmelerini sağlayabilecek bir mekanizma fark eder, mekanizmayı aktive etmek için iki şansı vardır, ilkinde başaramaz, ikincisinde de başaramaz. Çaresizce hapsedildikleri odada beklemeye devam ederler.

2.4 Kahraman Adamın bombayı etkisiz hale getirmesi için doğru kabloyu kesmesi gerekmektedir; yanlış kabloyu kestiği vakit bomba patlayacaktır. Yanlış kabloyu keser, bomba patlar Kahraman Adam ölür.

Edebiyat:
1. Kötü Kalpli Adam, kendisinin sadece meydandaki taşa saplanmış kılıçla öldürülebileceğine dair bir söylenti yayar, o kılıcın etrafına da adamlarını gözetleyici olarak koyar. Kılıcı çıkarmaya gelen kahramanlar ne olduğunu anlayamadan öldürülürler.

2. Kötü Kalpli Adam, kendisinin sadece meydandaki taşa saplanmış kılıçla öldürülebileceğine dair bir söylenti yayar, kılıcı ancak onu gerçekten hak eden (/yüreğinde sadece saf duygular olan) kahramanlar yerinden çıkarabilecektir. Kılıca dokunan anında ölür çünkü bilinmez bir çağdan kalan sürekli bir akım kaynağına temas etmektedir kılıç.

3. Ortada Kötü Kalpli Adam filan yoktur, sadece bir taşa saplanmış bir kılıç ve kimsenin bilinçlice yaymadığı fakat neticede varolan bir “hakkaniyet sahibi olan kimse bu kılıcı çıkarıp adalet dağıtacaktır” söylentisi mevcuttur. Kılıç, bir önceki durumda olduğu gibi, yine bir sürekli akım kaynağına temas etmektedir.

Sonsöz:
Hayat bir macera oyunu değildir, bir film değildir, bir roman değildir. Hayat adil değildir. (Schopenhauer ladies and gentlemen!..)

http://picasaweb.google.com/lh/photo/N2In3sP5xxbsJ-vEnHBUqQ