Bildiğiniz / Bilmediğiniz üzere, geçen hafta salı günü benden istenen evrakları toplayıp, çevirttirip, onaylatıp nihayet Amsterdam’daki İspanyol Konsolosluğu’na resmi vize başvurumu yapabilmiştim. Onlar da bana “Çok güzel, aferin, hepsi tamam, si, 2-3 hafta içerisinde cevap gelir, siz iki hafta sonra arayın” demişlerdi.
Benim iki haftada topladığım belgelerin Türkiye’deki muadillerini Bengü’nün toplayıp/çevirttirip/onaylatması ise bir gün sürmüştü (Bengü ile Ece Ankara’dalar bu arada – İstanbul’da 4 gün kaldıktan sonra Ankara’ya geçtiler çünkü Bengü parasız izni bitince, işine kaldığı yerden başlamak durumundaydı her ihtimale karşı). Türkiye’nin nasıl böyle atak yapıp, payibayı geçiverdiği konusunda “Niçün?” diyecek olursanız:
a) Türkiye ve İspanya süppper bir bürokrasi hükmünde olan iki ülke, Hollanda değil.
b) Türkiye’deki İspanyol Konsolosluğu’na her gün onlarca vize başvurusu yapılıyordur ama sanırım ben burada bir ilki tattırdım mevcut kadroya.
Bengü de benden bir gün sonra başvurdu (tabii ki Türkiye’den), ona da “1 hafta sonra arayın” demişler.
Çarşamba günü Bengü’nün başvurusunun 1. hafta dönümüydü: Bengü konsolosluğu arar ve Ece’yle kendisinin vizelerinin geldiği haberini alır. Ben de bunun üzerine buradaki konsolosluğu ararım ve daha henüz gelmediği yanıtını alırım, ama kağıtlarım tamamdır, her şey yolunda görünmektedir.
Bugün yine aradım İspanyol Konsolosluğu’nu, bir ihtimal gelmiştir vizem diye. Hayır, daha gelmemişti ve işin ilginç (pek ilginç değil ama yine de öyle diyelim biz) yanı, sistemlerinde arıza olduğundan ötürü benim başvurumu (en iyi ihtimalle) 16’sında İspanya’ya iletebilmişler. “Önümüzdeki haftanın sonuna doğru cevap gelir” dediler, ben de teşekkür ettim. Salı ve/ya çarşamba tekrar arayacağım.
Bir ihtimal sandığınızın aksine, öyle çok üzülmüş, karalar bağlamış değilim çok şükür. Geçen pazarki girişin ilk paragrafındaki konsolosluk işleri ile ilgili bir bilgilendirme var ya, işte orada bahsedil(mey)en şey cumartesi gecemi gerçekten çok üzülmüş olarak geçirmeme neden oldu. Yalnız, o kadar üzüntünün içerisinde bir şeyin farkına vardım ve o noktadan sonra tamamıyla düze çıktım: sevdiklerimin sağlıklarının yerinde olduğunu bilmenin huzuru. Gerisi tamamıyla vız/tırıs ekseniydi, bunu bir kere daha anladım, halime şükrettim. İspanya işi olmayabilirdi, ne gam, başka bir iş bulurdum, bulamazsam askere giderdim, ne olacak, dünyanın sonu değil ya! İşte böyle sevgili kari. Pazar günü zaten düzelmiştim, pazartesi günü de bütün o cumartesi günkü endişelerin yanlış alarmdan ibaret olduğu anlaşıldı.
Salı günü, eşyalarımızın Bilbao’ya ulaştığının haberi geldi – biz de hayırlısıyla yanlarına gidene kadar, üniversitede bu aralar kullanılmayan bir laboratuvarda bizi bekleyecekler.
Buraya (Hollanda’ya) gelirken, ben sorunsuz gelebiliyordum (vize mize clearance), gönderdiğimiz eşyalar gidememişti, sonra Bengü ile Ece gelememişti bir türlü – bu sefer tam anlamıyla tersten tecrübe ediyoruz gibi görünüyor.
Dediğim gibi, halimize şükrediyoruz, sağlık önemli bir şey, onu akıldan çıkarmamak lazım, sağlık en önemli şey. Sonuçta çok şükür, aç değiliz açıkta değiliz, ilahi kızılcık, bekleriz, ne çıkar! Hayırlısı olsun her şeyin (Dış İşleri ile başlamıştık, Diyanet ile bitirdik gibi oldu biraz 8)
Hasta pronto!
ES++ (ES duble pozitif)
Başlıksız — sen çözmüşsün hayat felsefesini kardeşim…
budur işte gaye yaşamda. sen kalbini ferah tut. hiç bir şeyin seni üzmesine müsaade etme sakın. ben burdayım sen merak etme.hep yanındayım.
Başlıksız — Cok sagol agebey bir kez daha… Insan cocugu olduktan sonra daha da bir farkina variyor, asil nelerin onemli oldugunun – yeni bir merkezin oluyor hayatta, sen onun etrafinda yorungeye girip donmeye basliyorsun, her seyin ona ayarli oluyor… Onun rahati yerinde olsun da, daha ne isterim! 8) (sana da az kaldi tam olarak anlamaya kavramaya bu hayat felsefesini… bol bol uyuyorsun degil mi? bir de sinemaya gidin, sonra isteseniz de yok, ona gore! 😉