>> Merhaba Emre Bey, öncelikle e-posta yoluyla bu röportajı gerçekleştirmeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Rica ederim.
>> Bugün piyango çıksa ne yaparsınız?
Hemen Neko Case’in evinin (arsasının) yanında bir ev alırım (yoksa da yaptırırım). Ömür boyu komşu edinirim kendisini, yaz akşamlarında da bizim terasta ailecek otururuz, onu dinleriz bir güzel çayımızı yudumlarken, üzerimizde de hırkalarımız olur. Hepi topu rakamla 13 gün evvel keşfettiğim bir insan nasıl böyle kaplayıverdi bir dinleyici olarak katıldığım müzik yaşamımı, hala anlayamıyorum… Garip, çok garip… (Buradan Ekin ve Gürer Beylere de bir kez daha ‘”The Tigers Have Spoken”ı mutlaka bir an evvel dinleyin, hayratımı dikeceksiniz şükranınızdan’ demek istiyorum!)
>> Bugün ilk defa dinlediğiniz “Girl Talk” hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Yani, başta Feed the Animals albümünden “Play Your Part 1” olmak üzere 3-5 şarkı dinledim, cevabı da yüksek müsaadeleriyle Leonard Cohen’den alıntılamak suretiyle vermek isterim: “I saw the future / Baby it is murder.” (Amanın diyeyim ben).
>> Eğer bu röportajı siz hazırlıyor olsanız, kendinize hangi soruyu sormak isterdiniz?
Görüşmeyelim bir müddet mümkünse.
Röportajın devamı — (Piyango çıktıktan sonra da mevcut aileyle çay yudumladığınızı varsayarak)
Neredeymiş evi? Kanada’da mı? Soğuk bir yer mi? Niye yaz akşamı hırka giyiyoruz? Onun var mı kocası, çocuğu? Niye hep bizim terasta oturuyoruz, bazen de biz onlara gidelim.
Başlıksız — Neko Case ablamız “fox confessor brings the blood” albümüyle daha bir olmuş; beğendim. Hasretnen öperim.
I miss I miss.. I miss I miss… — Eyooo! Aslansın kaplansın Damlanur! Sen hele bir de Middle Cyclone’u dinle bir bak..
devam nitelüğünde — Groargh!
Sanatçının evrimi buna deniyor herhalde.