“Son iki gün” diye başlık atınca bir şeye istikameti anlıyor insan ilk başta, bir de böyle yüksek potansiyelli, bir şeylere gebe bir hava yaratılıyor, fırtına öncesi sessizlik…
Halbuki değil, sadece şu son iki(3) günde öğrendiğim/bulduğum/baktığım birkaç (3) şey hakkında rapor yazayım dedim..
Yeni bulduğum güzel bir blog : Şu 2008 yılın listesi özet girişinin kolajını hazırlarken Jonathan Strange yazmıştım Google’a, sonra niye bilmiyorum gerçekten, bir de Murakami kondurdum yanına (yoksa sadece Jonathan Strange yazdıydım da, çıkan sonuçlar arasındaki özetlerde mi gördüm Murakami’yi de ilgilendim, emin olamadım şimdi), ve bu vesileyle A Was Alarmed ile tanışmış oldum. Tanısam içten seveceğim bir insan olduğuna şüphem olmayan, Avusturalya’da ikamet eden, romanını yazmakta olan Helen Parocha adında bir bayan tarafından tutulan bir blog olup kendileri, her türlü konuda sıkmayan baymayan (ama bazen çok vıcık pembe de olabiliyor) notlar bulabiliyorsunuz. Kendisiyle tanışmama aracı olan Susanna Clarke’ye -niyeyse- benzettiğim bu hanımın ilgili blog girişinden (bir de Dee’yi benzetiyorum Susanna Clarke’ye) de, iki numaralı liste elemanımıza giriş yaptım:
Wordle : Wordle, Web2.0 ile hayatımıza giren şu word cloud baş ağrısının en tatlı versiyonu. Kendisine bir rss feed linki veriyorsunuz ya da doğrudan elle giriyorsunuz, kopyala/yapıştır yapıyorsunuz ve voila! Behold!
Son derece de ayarlanabilir bir uygulama, bin çeşit (3) seçeneği kurcalayabiliyorsunuz. Benim oluşturduğum bulutun içeriği ise 3. konu mankenimiz tarafından anlatılacak (kısa bir şekilde, uzunu da belki bir gün):
İlkokulum : İlkokulu okuduğum Özel Evrim Lisesi, Şişli, Havuzlubahçe Sokak’taki evimizin hemen arkasındaki sokaktaydı. Çok güzel günlerim geçti arkadaşlarımla, gerçekten güzel günlerdi. İlkokul bittikten sonra yaşadığım değişiklikle (böyle yazınca çok gizemli durdu — aslında gizemli değil ama epey trajik malesef) birlikte, hayatımın geri kalanından bıçak gibi ayrılan bir dönem oldu. Orta hazırlıkta ve ertesi sene eski okulumu, eski arkadaşlarımı ziyarete gitmiştim.
Bir Ölünün Güncesinden‘i yazmaya başlamadan kısa bir süre evvel (ki şimdi epigraf’taki adresini bulmak için baktığımda 1999 senesinde yazmış olduğumu gördüm) ilkokul arkadaşlarımdan Etel’i görmüştüm rüyamda, güneşli, güzel bir rüya olduğunu hatırlıyorum, sonrasında hatta buradan esinlenerek hikayenin anlatıcısını bir Etel’le evli yapmıştım. O zamanlar ilkokul arkadaşlarımı internetten aradığımı hatırlıyorum, özellikle de Atam’ı aramıştım ama hiçbirini bulamamıştım. Dün aklıma geldi, Facebook’u denedim ve hepsini olmasa da pek çoğunu buldum; bir kısmı da facebook üzerinde birbirleriyle arkadaş hem de.
Ortaokul ve liseden düzenli olarak görüştüğüm arkadaşım yok. Lise sonda başlayıp, üniversitede iyice yerleşen ve ortaokul/lisedeki genel halimin basit bir “extrapolasyonu” (siz Türkler nasığ diyoğ?…) olarak pek de tabir edilemeyecek bu sonradan-baskın ve halen dahi hüküm sürmekte olan n. Emre Cumhuriyeti(?)‘nin farklılığından ötürü aktif çevrem -çok- ağırlıklı (diyeyim ben, istisnasız anlayın siz) olarak işte üniversite+sonrası dönemden kazandığım hazineler. (Bunları niye yazıyordum ki ben? Hah!) işte bu ahval ve şerait içinde, normalde benden (kendimden) beklenecek (bekleyeceğim) tepki, tam da bu ilkokul arkadaşlarımın varlığından haberdar olunca yaşadığım çocuksu sevinç değildi. Böyle bilgiç ve ukala ve fena halde Spock çıkarımlarımı devam ettirecek olursak : “Hı-hım, kendimi şaşırttım, hiç beklemiyordum!” 8) İyi bir şey, çok iyi bir şey hissettim işin özü / deyip diyeceğim.
Facebook’ta onları bulunca kendimden haber eylemedim. Türkiye’ye gelince (bu arada, Türkiye’yi ne zaman ziyaret edeceğimiz belirsiz ama büyük ihtimalle nisan sonu gibi düşünüyoruz), ilkokuldan beri sakladığım (arşivci zihniyet o zamandan kalma demek ki / belki de) “Hatıra Defteri”ni depodaki kolilerin birinin içinden çıkaracağım, bir güzel tarayıp, o günlerden kalan bir benzerini aşağıda görebileceğiniz birkaç resimle birlikte, sanal kapılarını çalacağım ilkokul arkadaşlarımın..
Resme dair notlar: En sağ-öndeki Roy, arkaya doğru sayacak olursak : Atam, Brijit, yanında Roy, Roy’un yanında Türkan mıydı, onun adını hatırlayamadım, öbür yanında yüzü yarım çıkmış Neslihan, onun arkasında Tülin ve en solda, sevgili öğretmenimiz Emine Sağlam (Emine Hoca (yoksa o zamanlar dediğimiz gibi Emine Öğretmen mi yazmalıydım?) bizi 3. sınıftan alıp mezun etti. 2. sınıfta … Karaduman (adı neydi? adı neydi? Saliha?)) vardı. Ankara’dan ağabeyim geldi, evde bir bayram havası, annem babam beni çok severmiş…).