Güzel filmler göreceğiz çocuklar!.. Låt den rätte komma in (ya da anlayacağımız adıyla Let the right one in) ne kadar da güzel bir filmdi öyle, tadı damağımızda kaldı. Gerçi bu da El Orfanato gibi, korku vesaire bekliyorsunuz (Nejat Uygur gibi söylersek Vimpir filmi), olan sulu gözlerinize oluyor. Tebrik ediyorum emeği geçen herkesi, sizlere de tavsiye ediyorum. Amerikalılar hemen -üstlerine vazife ya- bunu da “adapte” edeceklermiş (toplumca dislektik olduklarından, altyazıları okuyamıyorlar garipler), onlar etmeden evvel bir an önce bulun izleyin derim ben.
Başlıksız — Bunda ağlamadık canım, aşk filmiydi bu. Ama El Orfanato ne kadar acıklıydı. Tüylerim diken diken oluyor hala.
Orfanato mu döver Vimpir mi? — …yani yorumunuzu okuyan da, filmi beğenmediğinizi zannedecek.
Halbuki bu güzelliği fülm listesine eklerken, sizin ısrarınız üzerine 4 yerine 4.5 verdiydik (benim notum 4.2 idi bu arada, onu da bir kez daha belirteyim), bu da okuyucu tarafından biline!
Låt den rätte komma in — Bugün indirmeye başladım “Let the right one in” filmini El Orfanato’yu çok beğenmiştim bakalım El Orfanato mu ? yoksa Låt den rätte komma in mi?!:)
Låt den rätte komma in — Serkan, izledikten hemen sonra izlenimlerini bekliyoruz. Bu soğuk ülkelerin insanları hakikaten işi biliyor..
Başlıksız — * ağlamaklı olmayan filmler de isterim ben… hele ki güzel kabul edilsinler sevdiklerimce, daha da bir coşarım (komedi özledim laaaan)
* amerikalılara nobel komitesinden (ki keşke daha herkesin kabul ettiği değerli birinden olsaydı dedirtti) biri kalkıp da “bunlar hıyar, ingilizce olmayınca anlamıyorlar, edebiyatları da o yüzden güdük kaldı” diye lafı geçirdi ya, içim cızzz…
* bugün perihan mağden bir günümdeymişim… hasret insana neler ediyor.
aaa bak şimdiiiiyiiiiee.. — * Yani Amerikalılar ayrı, Amerikan edebiyatı apayrı benim gibi bir anti-coni için bile, ayıp etmiş İsveçli kardeşimiz bence. Ha, şimdi sen desen ki, “NY Ameriga’ya dahil değil, bir de (Bangor) Maine’i liste dışında tutuyoruz”, ben de derim ki, “e basalım ozman düğmeye (düymeğe)” 8)
* İşin komiği, uzunca zamandır seyrettiğim ilk ağlamaklı filmdi – ben de bu konuda pek hassasım, komik filmlerden giderim genelde (ya da olmadı, sonu mutlu son olsun) – bu filmle de ilgilendikten sonra pek sevgili eşime bahsettim, o da benim huyumu bildiğinden “Hımm, bu filmi de seyredemeyeceğiz, desene” dedi (AMA YANILIYORDU, ANLIYOR MUSUN DOSTUM, HA?) ha diyebilirsin ki, Stalker da pek de gülünçlü bir film sayılmazdı değil mi Zuruwa, ben de sana onunla özel bir durumumuz olduğundan, kan davasından filan dem vurabilirim.
* Ama tabii ki, hasret bunların hepsinden baskın. (Bir de Adam’s Apples).
ağlamaklı olmakla komik olmak arasındaki güzel filmler — “Eagle vs Shark” ve “Lars and the real girl” güzel filmlerdi, tavsiye olunur.
Bir de Totoro gördüm ben, görünce iyi oluyo 🙂
eagle vs. shark — nein davut.
Lars and the Real Girl iyiydi, Ryan Gosling candır.
Totoro! 8)
Let the right one in — Tavsiye için çok teşekkürler Emre beycim film çok güzel , özellikle atmosfer tam aradığım şeyi verdi. Eli ve Oskar’ın uyumu da süperdi. Artık uzun bir süre Kuzey Avrupa filmlerine takılacağa benziyoruz:)