Yıl: 2008
Japonya’dan merhabalar!
ve uzatmadan hemen konuya girmek gerekirse, evet doğruymuş, geldim bizzat gördüm:
Çağlar ve bütün dünya için.
that joke ain’t funny anymore or let me tell you how I feel
(right here, right now..)
You and me we were the pretenders
We let it all slip away In the end what you don’t surrender Well the world just strips away Girl, ain’t no kindness in the face of strangers I ain’t lookin’ for praise or pity Ain’t no mercy on the streets of this town Tell me, in a world without pity Oh girl that feeling of safety you prize So you’ve been broken and you’ve been hurt You might need somethin’ to hold on to Baby, in a world without pity Boss, Human Touch |
…Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık / Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı / Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü… (CS,Aşk)
sonra Ghost in the Machine‘i koydum, Spirits in the Material World başladı, Every little thing she does is magic geldi arkasından haliyle, hala iyiyim, hala güzelim, sonra Invisible Sun aklıma patronun Human Touch‘ı getirdi, onun peşine The River‘ını taktım, gözlerim sulandı her seferinde olduğu gibi. Tom Waits, Muriel‘le bir detour yaptık (…And the diamond twinkle in your eye / is the only wedding ring I’ll buy you…). Sonra yine döndük köyümüze, Hungry Heart koydu bebeği bu sefer (Got a wife and kids in Baltimore Jack / I went out for a ride and I never went back / Like a river that dont know where its flowing / I took a wrong turn and I just kept going…) ondan sonra bir Atlantic City hatırlıyorum hayal meyal (TW – Frank’s wild years‘ı düşünemedim bile (never could stand that dog…)).
Durduk yere kanserojen yaptık. Oralarda bir yerlerde, en son G. ile onun bir şekilde Nathji’nin dansını seyretmesini bekliyorduk halbuki, ki o da çok hüzünlü geliyor son iki/üç gündür. Lokal bir tanrının böylesine mütevaziliği ama sonra yazacağım onun hakkında da. G. bir taraftan beklentilerini yükseltirken, ben de güzelce kod yazıyordum.
Sonra bunlar oldu, bunlar çaldı.
Not: Bu giriş yukarıda bitti. Ama arka plandaki bu Lale Müldür halen devam ediyor..
Sen yolun aydınlık tarafından
gideceksin Ben gölge Sen Van Morrison dinleyeceksin Sen Madrid’e gitmek isteyeceksin Sen ağaçları budayacaksın sen yağmur yağınca içeri Sen yelpaze gibi açılan yaprakları Sen köpekleri şımartacaksın ( Ben bir jet uçağında gideceğim Sen Ferrari’li beyefendi olacaksın Sen bir ardıç kuşu olacaksın ( Ben bir jet uçağında gideceğim Yaşadığım hiçbir şey önemli olmayacak ben aşkı mineraller, bitkiler sen Kanun eşliğinde vizyoner sarı & zamansız sen “kaderini uzayda ara” Lale Müldür, Sarı ve Zamansız Balad |
GLEBS forever.
Şimdi normal bir insan olsam, “anlayanlar anladı” der, bu noktada (hatta bu noktaya gelmeden) bu girişi bitirirdim. Ama uzun yıllardır birlikte yaşıyor olageldiğimden olsa gerek, biliyorum ki, yaklaşık iki hafta sonra bu girişi görüp, “ben FRIENDS sevmem ki, niye bunu koymuşum buraya?” diye soracağım kendime. O yüzden senin için geliyor Sururi Efendi (Wherever you are, tonight, I’m wishing you the best of everything you lucky you (ha ha charade you are)):
–buraya teker teker 5 SMS’i de geçirmiştim ki, sonra utandım, bir de nazar değer diye korktum, ne mutlu bana–
Geçen bölümün özeti: Kendi halinde küçük bir düzyazar olan E.S.(++) bir grup sevilesi tikinin (~Friends izleyicisi) tacizine maruz kalır, pek de mutlu olur ayayay. O bunu fark ettiğinde vakit geçtir o yüzden oturur bu girişi döşenir. Utanmadan da ekler: en çok da G.’nin mesajına sevindim (o-la-la, vous le vous danser avec moi?)
Hakikaten iyi ki varsınız, birden siz gelseniz aklıma, bir gelincik açar ansızın, bir kuş gelir yüreğimin ta ucuna konar, bir gelincik, sinsi sinsi kanar (sonlara doğru Bedri Rahmi Voltranoğlu).
Böyle.