günün meyveleri

Kumquat : Çok güzel. Kabuklarıyla yenen portakal gibi, portakal reçeli gibi, ferahlık ama öyle çok ekşi değil, tam kıvamında gibi, kekin üzerine rendelenen portakal kabukları gibi.

Passiflora : Güzel sayılır ama onsuz da yaşanır. Meyve değil de, hayvan gibi, ıstakoz mesela. Soyması pek hoş bir duygu değil, içindeki etli bölgeye dokunmak da. Kokusu baygın mayhoş, pek hoş değil. Tadı meyve suları gibi, bir de yedikten sonra ağızla “hoh!” yapınca güzel oluyor.

Papaya : Öygh! Avakado gibi ama bu meyve rolü yapıyor, o yüzden daha da kötü! Pütü pütü pütü!

Mango : Mango favorim. Havucun meyve hali gibi, güzel çok, hele o muhabbet kuşlarının mürekkep balığı kemiği çekirdeğinin etrafını şöyle dişle sıyırması yok mu! Ah mango vah mango, iyi ki varsın mango! 8)

dizilerde talim var, bahriyeli yarim var…

Efendim, malumunuz, pek çok dizi, gerek yılbaşı yaklaşıyor diye olağan ara döneme girdi, gerekse de süregiden yazarlar grevinden ötürü, ama öyle ama böyle, fena halde sekteye uğradı.

Hal böyle olunca, favori dizilerimizden “Scrubs”, “How I Met Your Mother”, “My Name is Earl”, “House, M.D.” stoklarımızı bitirdik, hatta, ayıptır söylemesi, bu kışta kıyamette, olanaksızlıklardan ötürü, -Hande Hanım duymasın ammavelakin- Pushing Daisies’in bile yeni bölümlerini mumla arar olduk (bu arada, H.T. kabul etmesin istediği kadar fekat PD son 4 bölümdür filan fena halde Gilmore Girls havası taşıyor bütün o kelime oyunları, o iki kelimenin sırasını değiştirip, farklı bir anlam oluşturup, öyle karşılık vermelerle filan, ha, bir de tabii dizilerde pek rastlamaya alışık olmadığımız Olive vakası var, kötü olmayan, kötülük yapmayan sadece acı çeken 3. kadın rolüyle).

Neyse, geçen gün yine sıkıntıdaydık, Amazon’a sordum, “ben House’u seviyorum, benim gibi House’u sevenler başka neler izliyorlar?” diye, o da bana tuttu, 4 dizi önerdi: Bones, Huff, Monk ile Psych. Wiki’den inceledim dizileri, içlerinden bir tek Monk’u biliyordum önceden ama onu da seyretmişliğim yoktu. Neyse, netten sadece Psych’ın bölümlerini bulabildim, gerçi onlar da Almanca ve uygun altyazı bulunamıyor, bir garip senkronizasyon yapmış Hanslar.

Hangi dizi olursa olsun, bıdı bıdı konuşurum, sıklıkla akışı durdurup bidi bidi bir şeyler söylerim, işte twistleri tahmin ederim filan falan, ama tutar ama tutmaz ama o bır bır daimdir her zaman. Örnek vermek gerekirse, hani Lost’ta, Sawyer’ın şu kadıncağızı dolandırdığı bölüm vardı ya, işte orada benim tahminimce olması gereken, o teyzenin de aslında Sawyer’a bir kazık atacağıydı (bu tür dolandırıcılı filmleri seviyorsanız, popülerlerden Matchstick Men (Scott:2003)‘i ama asıl olarak pek de popüler olmayan bir film olan House of Games (Mamet:1987)‘i tavsiye ederim), ya da How I Met Your Mother’da Barney’nin şu jimnastik salonlu bölümde, filmin sonundaki zaferinin sebebinin aslında kendi yeteneği değil de, Ted’in ilgili teyzeye vermiş olduğu bir söz (tıpkı vaktiyle Barney’nin kardeşinin yaptığı gibi) olacağını düşünmüştüm. Böyle bir şey işte. Psych’da da benzer yollardan gidiliyor: karakter, küçük ipuçlarından hikaye yazıyor ve işin komiği bunu gizemli bir şeymiş gibi sunmak zorunda, komik ve ilginçti. Seyretmeye çalışacağız… Bones pek ilgimi çekmedi, CSI olaylarını sevmiyorum, Huff iyi olabilirmiş, iptal edilmeseymiş… Dün sevgili Patronumla yazıştık bu konularda, o da bana Life‘ı önerdi, ben de The Singing Detective‘i söyleyeyim, henüz seyretmişliğim olmasa da 😉

Nick Cave’in Nick Cave olduğu zamanlardan…

(Damardan intro)

I’ve searched the holy books
I tried to unravel the mystery of Jesus Christ, the saviour
I’ve read the poets and the analysts
Searched through the books on human behaviour
I travelled this world around
For an answer that refused to be found
I don’t know why and I don’t know how
But she’s nobody’s baby now

I loved her then and I guess I love her still
Hers is the face I see when a certain mood moves in
She lives in my blood and skin
Her wild feral stare, her dark hair
Her winter lips as cold as stone
Yeah, I was her man
But there are some things love won’t allow
I held her hand but I don’t hold it now
I don’t know why and I don’t know how
But she’s nobody’s baby now

This is her dress that I loved best
With the blue quilted violets across the breast
And these are my many letters
Torn to pieces by her long-fingered hand
I was her cruel-hearted man
And though I’ve tried to lay her ghost down
She’s moving through me, even now
I don’t know why and I don’t know how
But she’s nobody’s baby now
She’s nobody’s baby now
Nobody’s baby now
She’s nobody’s baby now

Nick Cave & The Bad Seeds / Nobody’s Baby Now / Let Love In

Luv by DG

so much for the self esteem…

2000 yılıydı, birkaç sene evvelinde imkansız gibi görünen bir şey gerçekleşmiş, okulu bitirmiştim. Sadece okulu bitirmekle de kalmamış, ODTÜ’ye yüksek lisans yapmak üzere kabul edilmiştim. Her şey süper gidiyordu.

Dersler iyi geçiyor gibiydi. Sonra ilk vizem olan Elektromanyetik sınavına girdim, bir sıra seçip oturdum. Az çok bir şeyler biliyordum ama sınav kağıdını elime aldığım an bildiğim bütün formüller buharlaşıp uçtu.

Sınavdan çıkar çıkmaz eve geldim, kendimi yatağa attım ve bir gün boyunca o yataktan çıkmadım. Yıkılmıştım. Böyle bir şey beklemiyordum (sonrasında sağolsun, Serhat Hoca (Çakır) sınavların yanı sıra verdiği projeleri de değerlendireceğini söyledi de, o ilk vizeyi telafi edebildim).

İlk başta, sadece yüksek lisansı ODTÜ’de (Türkiye’de) yapıp, bitirdiğimde Bengü ile evlenip doktora için birlikte yurtdışına gitmeyi düşünüyordum ama o gün yaşadığım hezimet nedeniyle, ders işlerinde kendime güvenim tuzla buz oldu ve dersler ve sınavlar söz konusu olduğu sürece, böyle bir riski alamayacağıma karar verdim.

Akademik hayatım böyle iniş-çıkışlarla dolu. İşte dediğim gibi, İTÜ’den mezun olduğumda, ODTÜ’ye kabul edildiğimde, hele yeterliliği verdiğimde, postdoc’a buraya kabul edildiğimde, tezim “yılın tezi” ödülü seçildiğinde bütün dünyayı tutup kaldırabilirim gibi hissettim hep, ama hiçbir şey kalıcı değil.

Bugün burada yerel bir yılbaşı olan Sinterklaas kutlanıyor. İlk başta Sinterklaas ve Kara Piet’ler garip hatta saçma gelse de, o kadar içten kutlanıyor ve günler öncesinden ufak ufak hazırlıklar başlıyor ki, normal karşılamaya başlıyorsunuz.

İki çarşambadır bizim grup toplanıyoruz, herkes ne yaptığını anlatıyor kısaca. Geçen hafta benim de olduğum ilk toplantıyı yaptık, sıra bana geldiğinde vakit yetmedi. Bu hafta o yüzden, ilk ben başlayayım dedik, bir anda her şey birbirine geçti, öylece kalakaldım. Bir sürü şeyi yanlış söyledim, bir sürü şeyi söyleyemedim, hatırlayamadım, bilemedim…

Şüphesiz kötü bir şeydi ama öyle çok kötü bir şey değil (dünyanın sonu hiç değil 8). Haftaya telafi ederim ama yine patlattık balonu (bkz. Samuraylar, egolar ve balonlar). Neyse, Allah mahçup etmesin, kimseyi utandırmasın.

Türkiye’den çok mutlu bir haber…

Mustafa Parlar Vakfı

Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Ödülleri

ODTÜ EĞİTİM VE TEZ ÖDÜLLERİ
Genel
Madde 16: Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim elemanlarının eğitimde ve araştırmada gösterdikleri başarıları değerlendirmek ve genç öğretim elemanları ile araştırmacıları özendirmek amacıyla, ODTÜ Prof.Dr. Mustafa N. PARLAR Eğitim ve Araştırma Vakfı’nca her yıl aşağıda sıralanan ödüller verilir.

a) ODTÜ Yılın Eğitimcisi Ödülü
b) ODTÜ Eğitimde Üstün Başarı Ödülü
c) ODTÜ Yılın Tezi Ödülü

Tanımlar
Madde 17: ODTÜ YILIN EĞİTİMCİSİ ÖDÜLÜ: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğün’ce uygulanan ders değerlendirme anketi sonucunda, öğrenci tarafından en başarılı bulunan öğretim elemanları arasından seçilenlere verilen ödüldür. Seçimlerde, söz konusu anketin öğretim elemanlarıyla ilgili sorularına verilen yanıtların değerlendirilmesiyle elde edilen iki ayrı ortalama (son dönem ve yığılmalı)
göz önünde bulundurulur.

Madde 18: ODTÜ EĞİTİMDE ÜSTÜN BAŞARI ÖDÜLÜ: Yılın Eğitimcisi Ödülünü üçüncü kez almaya hak kazananlara, Yılın Eğitimcisi Ödülü yerine bu ödül verilir. Bu
ödülü alanlar, Yılın Eğitimcisi Ödülüne aday olamazlar.

Madde 19: ODTÜ YILIN TEZİ ÖDÜLÜ: Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin çeşitli bölümlerinde son bir yıl içinde tamamlanmış olan (teknoloji üretmeğe yönelik tezler başta olmak üzere) lisans üstü tez çalışmaları arasından uzmanlarca başarılı bulunarak önerilen ve Vakıf Ödül Jürisi’nce uygun bulunarak onaylanan tez çalışmalarına verilen ödüldür.

[…]

Madde 22: ODTÜ Yılın Tezi Ödülü adayları, tez jürisi başkanları, tez yöneticileri ya da adayların kendileri tarafından Enstitü Müdürlüklerine önerilirler. Öneri dosyasında, tezin neden aday gösterildiğini açıklayan gerekçeli bir sunuş yazısı; tezin bir örneği ve eğer varsa, çalışmayla ilgili olarak yapılmış bilimsel yayınların bir listesi bulunur. Aday gösterilen tezler, Enstitü Müdürlüklerince oluşturulan uzmanlık jürilerince ayrıntılı olarak incelenir ve başarılı bulunanlar öncelik sırası ve gerekçe belirtilerek listelenir. Bu listelerde gösterilen adaylar arasından hangilerine ödül verileceği, Vakıf Ödül Jürisince belirlenir. ODTÜ Yılın Tezi Ödülü alan tezlerin yöneticilerine de kutlama belgesi verilir.