Bir süredir (2 yıldan biraz az bir zamandır), kendime zaman ayıramıyorum. Bütün günler torbaya girdi. Okulda koşturmaca oluyor, vakit yetmiyor nedense, hem de her zamankinden daha az çalıştığımı söyleyebilirim ama yine de zamanın çoğunda ders çalışıyor oluyorum ve zaman yetmiyor, saat yetmiyor, saat sekiz buçuktan bir anda beş buçuğa atmış oluyor. Günler geçiyor. Akşam Ece’yle oynuyoruz, altı buçuk – yedide başlıyoruz dokuz – dokuz buçukta yıkayıp yatırıyoruz. Ece’yle oynamak güzel ama nedense işte bazı günler çoğu günler o iki – üç saat sonsuz gibi geliyor, kendimi “Ah, bir yatma vakti gelse..” diye düşünürken buluyorum. Ece’yi yatırdıktan sonra, bazen de yatırmadan hep birlikte, yemeğimizi yiyoruz. Sonra gazeteye göz atıyoruz. Sonra uyuyakalıyoruz. Hala cuma akşamı mesai bitiminde “Yaşasın hafta bitti, iki gün tatil!” diye kek gibi seviniyorum. Ece erken kalkıyor. Hala perşembe akşamları yatarken, cuma gününün temizlik günü olmasından dolayı erken kalkmak zorunda kalacağımı düşünüp surat asıyorum. Ece daha erken kalkıyor, her gün erken kalkıyor. Ben hala eski zamanda kalmışım. Üstelik Ece’yle evde geçirdiğimiz zamanın %80’inde Bengü ilgileniyor kraliçeyle. Ona rağmen. Tabii böyle yazıldığı gibi durmuyor, bir kere her gün, fizyolojik açıdan mümkün olsa neredeyse her saniye şükrediyorum böyle müthiş bir yaratığa sahip olduğumuz için. Sağlıklı olsun, keyifli olsun, hiçbir zaman canı sıkılmasın yeter ki. Ece Böceğim.
Ay: Temmuz 2007
İsmail and Me
Geek’lik derecenize bağlı olarak bilebilir ya da bilemeyebilirsiniz fakat, mayıs ayı geldi mi, Linux ve Özgür Yazılım Şenliği de çok bekletmez, birkaç gün içinde o da geliverir. Beni de bir sevinç alıverir zira benim gibi pis bir windosçu adamın arkadaşları ağırlıklı olarak lüniksçü ağır ağabeylerdir. Bir güzel el ele tutuşur, halkaya katışırız, çayırda çimende seke seke oynarız. İşte taa o zamandan yazacağım, kısmet takriben 2 ay sonrasınaymış, bu şenlikte bir İsmail Efendi ile tanıştım ki, “demek ağır bir taş kaldırmışım bir yerlerden, hayır duası kazanmışım” dedim kendi kendime… 1 numara bir insan, öyle işte. Ve evet sevgili Karalamalar okuyucuları, gördüğünüz üzere bu sitede yazılmak için ille ki sansasyonel olmak gerekmiyor (sözüm size Eki, Gürer, DF, DK ve niceleri!), işte hodri işte meydan! 8)
Benim poz verme şeklimle ilgili laf eden birtakım terbiyesizlere (onlar kendilerini bilirler DorukDidem) hamiş: Evet efendim, sırf size inat verildi bu Alamancı Sururi pozu. Ayrıca burnumun da tam bir artı oluşturduğuna dikkatinizi çekerim (o ne öyle yaw?)
8 adımda denize nazır doktora diploması hazır…
Boşu boşuna bunca uğraşmışım. Geçen gün, Barış’la keşfettiğimiz üzere mezun olmak üzere biraz açıkgöz olmak yeter de artar bir şart imiş!..
Biz yandık, sizler yanmayınız diye, işte alın size 8 adımda garantili doktor olma metodu
8 adımda doktor olma metodu
- 1 Ortalığın tenha olduğu bir an kollanır..
- 2 İşte cüppeler orada! Ürkütmeden yaklaşılır.
- 3 Çaktırmadan,…
- 4 hiç çaktırmadan ilgili cüppeler özgürleştirilir
- 5 [Wingman/Buddy‘yi de unutmamak lazım]
- 6 Bir güzel giyinilir, az kaldı doktor olmanıza.
- 7a,b İlgili -kanıt teşkil edilebilecek- resimler çekilir.
- 8 Gelsin kızlar, arabalar, partiler… (Renkli fotokopi çeken bir yere uğramayı da ihmal etmeyin, ha, bir de tipp-ex’i!..
Ayrıca :
Şekil A
OBM video konferans üzerinden sunum yaparken.
Şekil B
Sururi vs. Harry Potter – New Guy in Hogwarts.