Sommerset Maugham’ın The Razor’s Edge‘ini kütüphaneden alırken, ona yarenlik etsinler diye, aynı raftan seçme hikayeleri ile Doris Lessing’in yıllar evvel çevirisinden okuduğum, çok beğendiğim ama pek az hikayesini hatırlayabildiğim The Story of a Non-Marrying Man‘ini de almıştım. Razor’s Edge ile olan muhabbettimiz bu bloga epey yoğun bir şekilde yansıdı, Doris Lessing’le yeterince ilgilenemedim, ayıp oldu biraz.. Razor’s Edge’e başlamadan evvel Maugham hakkında biraz bilgim olsun diye, Seçme Hikayeler’den ilk hikayeyi okumuş, açıkçası pek de beğenmemiştim… Geçen gün, elimde pek okuyacak bir şeyler olmadığından kelli, masamın üzerinde o günden beri boynu bükük duran hikayeleri aldım, serviste okumaya başladım. Birkaç sıradan sayılabilecek hikayenin ardından Psikoloji adındaki beni epey etkiledi. Maugham’ın sonuçta Razor’s Edge’de de yaptığı bir şeydi kendini kendi olarak olaya dahil etmek. Bu hikayede de bir kadın yazarla bir erkek vardı. Ama farklı olan şey, 3. tekil şahıs anlatımı olduğu halde, daha çok kadının bakış açısı yansıyordu betimlemelere – yine de Maugham’ın o upper-class ama daha da çok aristokrat dünya görüşü şüphesiz bütün öyküye yayılmıştı. Çok güzel bir hikayeydi, hatta nette bir yerde İngilizce’sini bulup benim blog’a da statik olarak aparttım. İşten eve toplu taşım aracı ile dönenlerdenseniz iyi bir kampanyon (8)) olabilir..
Kitaptaki diğer hikayeler de 1920’lerin burjuva yaşantısından kesitler sunuyordu. Genelde avamla pek ilgilenmeyen bir çoğunluk ile, iki kesime de olayın dışından bakabilmeyi becerebilen bir ya da iki kişi oluyordu. Bu “bir ya da iki kişi” yoksa eğer, o sefer de, iki kesim arasında bir kırılma sonucu geçiş yaşanıyordu. Genelde karakterlerden birine Maugham’ın kafasını takarak canlandırdım hikayeleri kafamda (Maugham nedense Ahmet Haşim’e benziyormuş gibi geldi bana ama benzemiyorlar aslında. Belki de benzerlikleri şudur: İkisi de sert ifadeli yüzlere sahip olsalar da epey duygusal insanlar…).
Ve gelelim sürprize: Kütüphaneden, kitapların ödünç sürelerinin yakında dolmak üzere olduklarına dair otomatikleştirilmiş bir mail aldım. Sıralanan kitaplar arasında Maugham’ın Seçme Hikayeler’i değil fakat Katherine Mansfield’in Seçme Hikayeleri vardı. Önce onlardan kaynaklı bir hata olarak addeddim bunu ama kitabın kapağını (kitap kara bir bez cilte sahip ve cildin üzerindeki yegane yazı sırtındaki “Seçme Hikayeler” başlığı) kaldırıp da içine bakınca yaşadığım şaşkınlığı tahmin edebilirsiniz.
Sonuç: Merhaba Kathy (1888 – 1923), tanıştığımıza memnun oldum (biraz, şöyle böyle). Elbet ileride yine görüşürüz lakin senden önce Çehov’a verilmiş bir sözüm var..
Hamiş: Tamam, Platon’un Şölen’inde de aynı şey olmuştu ama her seferinde şaşırmadan edemiyorum eski çağlarda da kafa adamların olduğuna!.. (hatta Razor’s Edge’de geçiyordu bu muhabbetin çok benzeri ama kitabı iade ettim az evvel, alıntılayamam şimdi, o kadar da lüzümlu değil hem).
Kathy — ‘I was jealous of her writing. The only writing I have ever been jealous of.’ Virginia Woolf
From a literature lover — Nette tesadüfen karşılaştığım sitenize bir selam göndermek istedim.Türkçe ve İngilizce yazan bir şairim
Sevgi ve selam
Fide ERKEN