Hedwig and the Angry Inch

Tabii duvardan bahsedip Hedwig’den bahsetmemek olmaz (ve Roland Barthes’ın dediği gibi: Bir hadım hikayesi bedeli ödenmeden anlatılamaz.)

Hedwig

I was born on the other side
Of a town ripped in two
I made it over the great divide
Now I’m coming for you

Enemies and adversaries
They try and tear me down
You want me baby, I dare you
Try and tear me down

I rose from off of the doctor’s slab
Like Lazarus from the pit
Now everyone wants to take a stab
And decorate me
With blood, graffiti and spit

Enemies and adversaries
They try to tear me down
You want me, baby, I dare you
Try and tear me down

On August 13, 1961,
A wall was erected
Down the middle of the city of Berlin
The world was divided by a cold war
And the Berlin Wall
Was the most hated symbol of that divide
Reviled, graffitied, spit upon
We thought the wall would stand forever
And now that it’s gone
We don’t know who we are anymore
Ladies and gentlemen
Hedwig is like that wall
Standing before you in the divide
Between East and West
Slavery and freedom
Man and woman
Top and bottom
And you can try and tear her down
But before you do
You must remember one thing–Hed:

There ain’t much of a difference
Between a bridge and a wall
Without me right in the middle, babe
You would be nothing at all

Enemies and adversaries
They try and tear me down
You want me, baby, I dare you
Try and tear me down

John Cameron Mitchell & Stephen Trask,
Tear Me Down

Ican’texplain,youwouldnotunderstand.ThisisnothowIam.

pf-wall

There is no pain, you are receding.
A distant ship’s smoke on the horizon.
You are only coming through in waves.
Your lips move, but I can’t hear what you’re saying.

Okuldayım. Uykusuzum. Bir yandan programa devam etmeye çalışıyorum, bir yandan Pink Floyd’dan Wall yüzüme dalgalarla gelip çarpıyor. (bu esnada görüntüler gidip gelir: eski bir kız arkadaş, emekli bir albay, bir isviçre çakısı, okullarına giden öğrenciler, bir uçak, gandhi filmindeki gandhi’nin öldürülüş sahnesi

In the flesh bütün görkemiyle tekrar sahne aldı işte. Yüksek ateşli bir hastalık geçiriyora eşdeğer bir ruh hali var üzerimde. Sahi.

When I was a child, I caught a fleeting glimpse
Out of the corner of my eye.
I turned to look, but it was gone.
I cannot put my finger on it now.
The child has grown, the dream is gone.

Sonuç? Sonuç aynı, diğer-pek-çok-şey‘le birlikte, Pink Floyd da yasaklanmalı. Evet. Refahımız için buna (da) mecburuz.

Niyazi çek o ışın kılıcını yüzümden, babamlar bakıyor..

ya da dokuz dakika rötarla da olsa hepipörtdey löker! 8)

20032006

From: Emre Tasci
To: All
Konu: 8 mart – hitnet yoluyla baslayan arkadasliklar gunum.
Tarih: 1999-03-07 22:54:28

Mesaj

——————————————————————————–

@MSGID: 8:100/149.0 36e2e774
hande ile gecen gunku konusmamizin sonunda, yarinin, ‘simaen’ tanismamizin 1.
yildonumu oldugunu ogrendim. boylece, 8 martlari -en azindan kendim icin-
‘hitnette baslayan arkadaslik gunu’ olarak kutlamaya karar verdim.

hitnet sayesinde tanistigim pek cok arkadasimin yani sira, dort kisi var ki,
degerleri hicbir seyle olculemez. niyetim, sizlere bu dort kisiyi, onlarla
nasil ‘tanistigimi’ anlatmak. bunu yaparken bir takim ozel olan seylerden
ister istemez bahsedebilirim, o yuzden, dikkatli olmaya calisacagim.

[…]

kansu’larin evinde o geceki zirvede tanistigim bir adam daha var, o gunden
once kendisiyle netmail muhabbetimiz olmustu ve, tipki dorugu aradigim gibi,
yuklu bir gecede onun da telefonunu caldirmistim. daha dogrusu, aradigim
numara, bana mektup vasitasiyla gonderdigi dergideki telefon numarasi olmustu
da, evinin telefon numarasini dergidekilerden almistim.

ben kansu’larin evine gittigimde, korayloker gelmemisti henuz ve hatirladigim
kadari ile, gelecegi de saibeliydi. oysa ben onun gelmesini, kendi adima cok
istiyordum, cunku doruk’tan baska ‘normal hitnet iletisiminde’ bulundugum tek
insan oydu ve dogrusu onu pek merak ediyordum. doruk hakkinda o gece edindigim
ilk izlenimi soyle aktarayim: bir evin icinde sanirim yirmiden fazla insan ve
korkunc bir gurultu, bir kosusturmaca (su tabancalari gecenin ilerleyen
saatinde mi cikmisti, onu hatirlamiyorum). ve orada, bir kosede, bir minderin
uzerinde oturmus, sonsuz bir sakinlik icindeki doruk, koskoca bir dag. ve tek
basina, kesinlikle tek basina. o kalabaligin icerisinde insanin kendisini
bulabilmesi cok zordur. yahut da ben oyle dusundugumden, acikcasi doruk’u
rahatsiz etmekten cekiniyordum.

neyse, sonra kansu’nun kapisi caldi (ya, yoksa ev kansu’nun degil miydi?), ve
bir anda herkes kapiya usustu (koray’in sevilmesi iste boyle, tamamiyla saf.
o kapiya kosanlar tipki bir baloncunun etrafina toplanan cocuklar gibiydi) ve
ben de gittim kapiya. kapi acildi, herkes, ‘acun gezer’ oldugunu soyledi – tam
bir karnaval! ve koray’la, iste orada, (literally) ‘ayakustu’ tanistik.
‘bir ihtimal dusundugunuzun aksine’ pek de sicak bir tanisma oldugu
soylenemez…

ama sonra, hele de mustafa ile son gidisimizde, koray’laydik ve koray,
icindeki cocugun asil oldugu bir adam. hani, kimi zaman kendimize pay
cikartiriz ya ‘icimdeki cocugun sesini dinledim’ diye; koray icin boyle bir
sey sozkonusu bile degil, o, icindeki cocugun ta kendisi cunku.

koray sonsuz bir umit ve tum diger iyi seylerin deposu. depo yanlis bir tanim
oldu, memba demeliyim. az once de dedigim gibi, koray’i dolayli yoldan
sevemezsiniz, bu kesinlikle mumkun degildir. koray’i seversiniz ve bu hem saf,
hem de cok buyuk bir sevgi olur.

koray’in istanbul’a bu en son gelisinde, nargile zirve yapmistik hani, iste o
gun ajandasini orada unuttu ve ben de, ertesi gun mizan icin fotograf cekimine
gitmeyi dusundugumuzden, gordugumde ona iletmek uzere, ajandasini alikoydum.

ertesi gun geldiginde (pazar) cebimde bir milyon kadar bir para vardi ve
annemler bir gun onceden gittikleri anneannemlerden halen donmemislerdi. hal
boyle olunca, annemlerin gelmesini beklemeye basladim. koray’la yanilmiyorsam,
saat ikide kadikoyhalduntaner’in onunde bulusacaktik ve annem ‘simdi
cikiyoruz’ dediginde saat 11 gibiydi.

saat 1.50 olup, ben ciktigimda annemler halen gelmemisti.

kadikoy’e 2.40 gibi varabildim. yagmur yagiyordu. koray beni hala bekliyordu.
ustelik bir gece oncesinde, uzunca bir suredir esmekte olan ayrilik
ruzgarlari, kendi gozlemimce ilk kez somut bir hal, bir tavir halini almisti.
‘severek ayrilmak’ diye bir olgu vardir, arada sirada edebiyatta islenir,
duymussunuzdur. eger yasamadiysaniz insallah yakinindan bile gecmezsiniz zira
‘severek ayrilmak’in bir tek tanimi vardir: etin kemiginden cekerek
koparilmasi. iste koray’la bulustugumda boyle bir haldeydim.

koray’in yaninda huzunlenmek imkansizdir neredeyse. yahut da soyle diyelim:
koray’in yaninda huzunlenmeyi basarabilirsiniz belki, ama adamin isil isil
parlayan gozlerine bakincaya kadar. memba’dan kastim buydu iste.

o gun koray’la cok guzel bir gun gecirdik, ha, bir de, bulustugumuzda ilk
farkettigimiz seylerden biri, neredeyse -somut anlamda- bulusma amacimiz
sayilabilecek ajandasini getirmeyi unutmus olmamdi! neyse, kadikoy’den otobuse
atlayip uskudar’a geldik ve uskudar’dan da tabanvay olarak kuzguncuk’a
yuruduk, kuzguncuk’u gezdik, son kalan paramizla ciger ekmek aldik, hatta
pazarlik bile yaptik. kuzguncuk ve ozellikle ‘simitci tahir sokak”a girip de,
bendeki anlamindan dolayi sag cikacagimi sanmazken, koray’la hepsi, tatli bir
tebessume donustu. bunlari yazarken, koray’la gecirdigim o gunu dusunurken
bile o tebessum geldi, gene yerlesti yuzume. kuzguncuk’tan uskudar’a geri
yuruduk, yagmur devam ediyordu, uskudar’dan bir otobusle bizim eve geldik
koray’in ajandasini almak icin.

koray o aksam emir’lerde kalacakti. bizim evde dayimlar ve anneannemler vardi.
ama sonra dayimlarin gidecegini ogrendim ve koray’la sohbet dolu (evil grin:
‘muhabbet’ yazmistim ki, asil anlamini animsayip sildim) bir gece gecirdik.
ertesi sabah birlikte okula gittik, sonra da taksimde bizim bilgehan demir’in
‘kuyu’ yazisi icin fotograf cektik.

adamin yaninda huzun’un h’si bile kalmiyor. adami haydarpasa gari gibi bendeki
sonsuz yuklu cagrisimi olan bir binadan yolcu bile ettim! (hazir yeri
gelmisken, size hitnet ahalisi hakkinda ‘istatistiki bir bilgi vereyim:
koray’da para kalmadigindan, kredi karti ile bilet alacakti ve tcdd’nin kredi
karti olayi olmadigini sandigimizdan, otobusle gitmeyi dusunuyordu. ha, bir
de, ankara’da pek cesit olmadigindan, gitmeden once film cd’si almak
istiyordu. adama butun karakoy’u gezdirdik mustafa ile! ama orada bulamayinca,
kadikoy yazicioglu han’a girdik ve oradaki dukkanlara bakiyorduk ki, eren
erimer gecti yanimizdan (varan 1). iste eren’le sohbete koyulduk, eren bizi
iyi filmlerin oldugu bir magazaya goturdu, koray alacaklarini aldi (rapor:
schindler’in listesi, the wall, a clockwork orange – bir film daha vardi
sanki..) iste eren’le asagi iniyorduk ki, koray bu sefer de
kivilcimhindistan’i gordu (2). merdivenlerin asagisinda ucumuz konusuyorduk
ki, bu sefer de ulas’i gorduk (3!)).

[…]

… acIlARINdan baskA konacAk YerI oLmayan BIr aDa marTISISIN sEN.. FD
-!- Blue Wave/386 v2.20
! Origin: Beygir BBS-0216-428 3736, 428 4694 O artik Istanbul’da (8:100/149)

20032006

From: Koray Loker
To: All
Konu: merhaba
Tarih: 1996-05-19 00:53:55

Mesaj

——————————————————————————–

Merhaba ben amator olarak yazıyorum.Her tur edebiyat tartismalari icin
burada bir kac tus uzaginizdayim.

… Backup not found: (A)bort (R)etry (S)lap nearest innocent bystander.
-!- Blue Wave/Max v2.20 [NR]
! Origin: Tolkien Rulez. MARS BBS (8:103/111)

Ayrıca bkz. Rambo’yu askere almışlar

Löker Koray Löker noolmuş?

Dün, evvelsi gün..

Perşembe gecesi İzmir’e gitmek üzere ayrıldığım Ankara’ya, dün sabah itibarı ile döndüm. İzmir’de çok güzel bir gün geçirdim, nicedir görmediğim akrabalarımla görüştüm, dahası daha evvel hiç görmediğim akrabalarımla da tanıştım. Yengemi iyi gördüm çok şükür – acıları, ağrıları sürüyor olsa da, beklediğimden çok daha iyiydi. İyileşme sürecine girmiş gibi görünüyordu. Oradayken Halet Ağabeyler, Süreyya Ablalar sağolsunlar, hepsi de çok ilgililerdi (İzmir’de görüştüğüm akrabalar aşağıdaki soyağacı detayından takip edilebilir. Renk kodlamasında lacivert çizgili olanlar görüşme olanağı bulduğum akrabalarım).

Akrabalar..

Otogarda beni Halet Ağabey karşıladı. Annem de onunla gelmek istemiş ama Halet Ağabey beni tanıyabileceğini, annemin gelmesine gerek olmadığını söylemiş. Halet Ağabey’i en son 4 sene evvel, onlar İstanbul’da iken görmüştüm. Bu görüşümde bıyık bırakmış, hem Murat Dayıma hem de Levent Dayıma benzemiş. Eve gelince bunu Bengü’ye söylediğimde, sonuçta Levent Dayımın kendi dayısı olan Murat Dayıma benzemesinin normal olduğu yolunda oldukça mantıklı bir yorumda bulundu. E doğal olarak, Halet Ağabeyin de babasına benziyor olması çok normal. 8) Otogardan Halet Ağabeylerin evine gittik Bornova’ya, annem orada kalıyordu. Orada da Öznur Abla ile Feyza ile görüştük, Feyza iki adım ötedeki Ege Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda okuyor, kardeşi Murat ise lise sonda üniversiteye hazırlanıyor. Murat ben gittiğimde okulda idi. Orada kahvaltımızı yaptıktan sonra, yakında oturan Süreyya Ablalara gittik, Hanife Yengem de orada yatıyordu. Bir gün önce, Süreyya Abla’nın oğlu Serkan boğazından rahatsızlanmış, operasyon geçirmiş, ben gittiğimde hastanedeydi, onunla tanışamadım. Süreyya Abla ile eşi Sıtkı Ağabey de İzmir’de görüştüğüm diğer akrabalar gibi, çok candandılar, sağolsunlar bilemediler ne yapsınlar. Yengemle de görüştükten sonra, annem biraz rahatsızdı (herhalde yazmadım, annem de bir gün önce İstanbul’dan İzmir’e gelmişti, o pazartesi dönecek), onu hastaneye götürüp bir baktırdık, ciddi bir şey değilmiş neyse ki. Hastaneden çıktıktan sonra, Halet Ağabey ve Öznur Abla bize İzmir’i gezdirdi: Kordon, Konak, sonra Hisarönü’nde, daracık sokakların meydanlarda buluştuğu, güzel bir yere gittik ([[Kızlarağası Hanı]]), orada bir şeyler yiyip, içtik. Buradan tekrar Süreyya Ablalara döndük, Sıtkı Ağabey Bengü için hemen oracıkta çok güzel bir çift küpe yaptı sağolsun. Akşama Sıtkı Ağabey’in oğlu Servet Ağabey, eşi ve kızları İdil’le geldiler, onlarla da tanışmış oldum – Murat da sonradan bize katıldı. Dönüş saatim yaklaşınca da sağolsunlar, Servet Ağabeyler beni otogara bıraktılar. Sorunsuz bir yolculuğun ardından sabah 6 gibi Ankara’ya ayak bastım. İşte İzmir’de geçirdiğim güzel bir günün özeti. 8)