İnsanın her daim gidebileceğini bildiği bir yeri olduğunu bilmesi çok güzel. “Güzel” demek de doğru değil aslında, bir elzem. Nasıl ki VW için “kendine ait bir oda”ysa, benim için de [[fch]] böyle bir şey. Şimdi salonda oturuyoruz Dee ve Patron ile. Okula gitmedim bugün, gidemedim. Bizden 25 kişilik bir kafile Mustafa için dün geceden Giresun’a yola çıkmışlardı, ikindiden sonra defnedilecekti Barış’tan aldığım bilgiye göre.
Yıl: 2006
yasemin!
Yasemin (Gürcan) geldi!
Haftalık cuma tenisinden sırılsıklam bir şekilde dönmüş, içim ısınsın diye çay içmek üzere çay odasına yönelmiş idim ki, İnanç, “Emre bir gelebilir misin?” diye sordu, “Hayırdır?” dedim, “Hayır, hayır..” diye cevap verdi ve odasına girdiğimde — YASEMİN ile karşılaştım!!! Kendisi geçen seneden beri Amerika’da. Çok özlemişim yahu! Yanda gördüğünüz resmini bulabilmek için benim arşivi karıştırıyordum ki, eski günleri buldum.. Ahh ahh! Hüseyin, Efe, Yasemin, Ayşe, Yasemin,.. koptuk gittik..
Ortaokuldan, liseden kimseyle görüşmüyorum.. Lisanstan Bera, Emir var ama onlar da lisanstan ziyade başka yerlerden sayılır; ne de olsa bir ömür geçti onlarla. Arkadaşlarımın büyük bir kısmı HiTNet zamanlarından, bir de evlilikle gelen “mimar” arkadaşlarım var, Levent, Hamiyet, Şibe, Almıla, Mehmet.. ODTÜ’deki dostluklar çok güzel, daha çok yaz arkadaşlıklarını anımsatıyor, ne zaman ne kadar olacağı kestirilemiyor… Barış, Efe, Hüseyin, Deniz, Yasemin, Ayşe, Selma, grubumuza yeni gelen Nazım… Gitmesek de görmesek de o dostluklar hep bizim dostluklarımız olarak kalıyor.. 8l (sururi lisanslı buruk gülümseme smiley’sidir) |
Yerdeniz
Yerdeniz çoklamasının ilk kitabı olan A Wizard of Earthsea, evvelsi gün bitti. Kitap oldukça güzeldi ama beni en çok vuran sonundaki toparlama, ya da bağlama diyelim, oldu. Spoil edileceğinden korkmadan devam edebilirsiniz:
If Estarriol of Iffish kept his promise and made a song of that first great deed of Ged’s, it has been lost. There is a tale told in the East Reach of a boat that ran aground, days out from any shore, over the abyss of ocean. In Iffish they say it was Estarriol who sailed that boat, but in Tok they say it was two fishermen blown by a storm far out on the Open Sea, and in Holp the tale is of a Holpish fisherman, and tells that he could not move his boat from the unseen sands it grounded on, and so wanders there yet. So of the song of the Shadow there remain only a few scraps of legend, carried like driftwood from isle to isle over the long years. But in the Deed of Ged nothing is told of that voyage nor of Ged’s meeting with the shadow, before ever he sailed the Dragon’s Run unscathed, or brought back the Ring of Erreth-Akbe from the Tombs of Atuan to Havnor, or came at last to Roke once more, as Archmage of all the islands of the world.
Ursula K. LeGuin, A Wizard of Earthsea |
Bu tür bir kapanışın bir benzeri ile, yıllar evvel, Doris Lessing’in Bir Sokak Çeşmesinin İçinden hikayesinde karşılaşmıştım; o da şöyleydi:
Bu hikaye, uçağa davet edildiğimiz duyurusuyla sona erdi. Işıklar altında tutam tutam beliren sis parçalarının hala dağılmadığı aprondan uçağa giderken Teksaslı hanım, hikayeyi anlatan adama, yoksa Ephraim siz misiniz, diye sordu.
“Hayır,” dedi Dr. Rosen, 60 yaşlarında Johannesburg’lu, çevik, iyi giyimli, dünya vatandaşlarının çoğu gibi dikkat çekici hiçbir özelliği olmayan adam. Hayır, çok vurgulu bir şekilde, Ephraim değildi. Öyleyse nereden biliyordu bütün bunları? Belki orada bulunmuştu? Evet, orada bulunmuştu. Ama o korkunç, her şeyin alt üst olduğu hafta -ah korkunçtu! korkunç!- hangi sebeplerle bulunması gereken yerden 100 mil uzakta, o şehirde olduğunu anlatmaya kalksa bu hikaye şimdi bize anlatılandan çok daha uzun olurdu. Hiç değilse NEDEN orada olduğunu bize anlatamaz mıydı? Belki o da Ephraim’in kutusunun peşindeydi! İstersek böyle düşünebilirdik. Böyle düşünmemiz mazur görülebilir. O kutunun içinde bir servet yatıyordu ve birlikteki herkesin bundan haberi vardı. Öyleyse Ephraim’in arkadaşıydı? Tanıyordu Ephraim’i. Evet, böyle de söylenebilirdi. Ephraim’i, dur bakalım, 50 yıldır tanıyordu. Evet, Ephraim’in arkadaşıyım diyebilirdi. Uçakta Dr. Rosen, bize artık bir şey anlatmadan oturup kitabını okudu. Ama bir gün, Nikki, ya da Raffele adlı bir gençle tanışacağım: ya da boynundaki altın zincire bir inci asılı olan bir genç kızla: ya da, incilerin insana kötü şans getirdiğini düşünen, kendisi asla inciye el sürmediğini söyleyen orta yaşlı bir kadına rastlayacağım: bir zamanlar küçük kızkardeşine bir adam bir inci vermiş ve o olay kardeşinin bütün hayatını alt üst etmiş. Böyle bir şey olacak ve bu hikaye bambaşka bir şekil alacak. Doris Lessing, Bir Sokak Çeşmesinin İçinden, çev: Taciser Belge |
Dün de, Tombs of Atuan‘a başladım. Böylelikle [[fkk]]’m Neslihan Ece Arha’nın da adının nereden geldiğini öğrenmiş oldum. 8) Ayrıca, Yerdeniz serisinden sonra okuyacağım kitabı da buldum: pek sevebileceğimi sanmasam da Haruki Murakami’nin bir kitabı olacak – Norwegian Wood olabilir, Hard Boiled Wonderland olabilir, The Wind-Up Bird Chronicle olabilir – sanırım The Wind-Up Bird Chronicle olacak. Neyse, bekleyelim, görelim..
PhD Comics – Piled Higher and Deeper
Çetin Beyciğim sayesinde, yeni bir strip edindim kendime: PhD Comics! Dilbert bir çalışan için neyse, bu da doktora öğrencileri için o, yani belgesel. 8) Aşağıya iki tadımlık koyuyorum:
Potter bitti, enter Ged.. JK Rowling vs. Ursula LeGuin – II
Günaydın! Bugün bizde temizlik var, hem o yüzden, hem de Şakir Hoca mesaj atmış, sabahtan toplantıya çağırıyordu, okula erken geleyim dedim. Saatimi 8.00’e kurup da, 7.00’de kendiliğimden uyanınca da, “fırsat bu fırsattır” diye düşünüp, servisle geldim. Bu arada, dün gece gördüğüm rüyadan da bahsetmek isterim: Rüyam, doğal olarak Harry Potter evreniyle dirsek temasındaydı. Profesör Dumbledore gitmiş, bizler de onun odasında toplanmışız, kalabalık açıklama bekliyor. O sırada American Splendor’un (Film güzeldi ama nasıl ki Robert Crumb’ı size sevdirecek olan Fritz the Cat (ille filminin de olmasına gerek yok, hoş Crumb da zaten filminden nefret ediyormuş) ya da Crumb‘ın ta kendisi değil de, Ghost World ise, bu da hiç tanımadığım Pekar için öyleydi) ve Sideways’in (ki bu gerçekten çok sıkıcıydı) Paul Giamatti’si (ki kendisini ve The Lady in Water‘ı heyecanla bekliyoruz, Shyamalan’ın hastasıyız) kalabalığı sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben bütün heyecan ve kederimle olayı onun için biraz daha komplike hale getiriyordum. O sırada, tavanın köşesindeki yazı dikkatimi çekti: I’m a sun already! Rüyamda, bu deyiş çok tanıdık geldi, nereden bildiğimi hatırlayamadım ama sonrasında aslında Latincesini ya da o tarz bir ölü dildeki karşılığını duymuşluğum olduğunun ayırdına vardım (rüyada bu tümce pa minerva! gibi bir şeydi, evet, ben de biliyorum Latincede böyle bir şey olmadığını, ayrıca gramatik açıdan I’m already a sun‘ın çok daha doğru durduğunu.. 8) sonrasında da uyandım, saat 7.00 idi, kalktım, giyindim, servise bindim, okula geldim. Yolda başta Nina Persson kulağıma fısıldıyordu, sonrasında yerini gene Imogen Heap’e bıraktı. Ayrıca A Wizard of the Earthsea‘ye de bu vesileyle başlamış oldum — sanırım o kitapları bütün aksi yöndeki hatırlamalarıma rağmen okumamışım çünkü okurken hiçbir şeyi hatırlamadım.
Gelelim dün gece bıraktığımız yere: Sevin Okyay, diyordum, ailecek sevdiğimiz bir zattır. Bana nedense sevgili Betül’ü hatırlatır her görüşümde. “Kapıyı çalıp da, ‘Merhaba, ben geldim de, bu gece sizde kalabilir miyim?’ diye sorarsa kabul edeceğimiz kişiler” listemizde yer alır (diğerlerinden bazıları: sigarasını balkonda içmeyi kabul ederse Deniz Özbey, Kanat Atkaya, Kanat Atkaya ile beraber gelmişse eğer Can Kozanoğlu, Fatih Özgüven (gelirken yanında Gece Gibi Geçiyorum‘u da getirsin lütfen, oradan “Arkadaşım Alışverişe Çıkan Beyefendi” pasajını almak istiyorum, kitabı bir türlü piyasada bulamadım da*) ortak karar olarak Lucy Liu, belki Woody Allen, Bengü’nün isteği ile Brad Pitt ve benim isteğim ile Gwyneth Paltrow — Miranda July gelse sanırım Bengü’nün korkusundan onu içeri alamam 8) Ayrıca, bu insanlardan eğer gelecek olan var ise, tercihen birkaç gün evvelinden haber verecek olurlarsa bizim açımızdan daha rahat olur. Sevin Okyay, 6. kitabın çıkışı vesilesiyle Radikal Kitap’ta çıkan bir yazısında Ursula LeGuin’in bırbır yaptığından dem vurmuştu. Dün, halihazırda Potter’dan Duny’ye geçiyorken, nette biraz arama yapıp, ilgili bırbırı buldum:
Her credit to JK Rowling for giving the “whole fantasy field a boost” is tinged with regret. “I didn’t feel she ripped me off, as some people did,” she says quietly, “though she could have been more gracious about her predecessors. My incredulity was at the critics who found the first book wonderfully original. She has many virtues, but originality isn’t one of them. That hurt.” Savoured by adults and children, the Earthsea quartet, including The Tombs of Atuan (1971), The Farthest Shore (1973) and Tehanu (1990), has never been out of print, and was augmented in 2001 by Tales from Earthsea and the novel The Other Wind. |
Teyzenin bir de, bir soru-cevap faslında söylediği bir şey var Potter ile ilgili, onu da alayım ama asıl ilginç olan Yerdeniz’deki şu isim meselesi. Aslında söylediği sonuçta o kadar ilginç değil, ilginç olan yine meselenin ta kendisi..
Q: Nicholas Lezard has written ‘Rowling can type, but Le Guin can write.’ What do you make of this comment in the light of the phenomenal success of the Potter books? I’d like to hear your opinion of JK Rowling’s writing style
UKL: I have no great opinion of it. When so many adult critics were carrying on about the “incredible originality” of the first Harry Potter book, I read it to find out what the fuss was about, and remained somewhat puzzled; it seemed a lively kid’s fantasy crossed with a “school novel”, good fare for its age group, but stylistically ordinary, imaginatively derivative, and ethically rather mean-spirited. Q: Where did the idea of discovering ‘true names’ as a means to powerful magic come from? Do you know what fired you to include it in the Earthsea books as such a central theme? UKL: It’s a very old idea in magic, all over the world. I read Lady Frazier’s Leaves from the Golden Bough as a kid, and probably met it there. Or almost anywhere. A writer, an artist whose medium is words, is likely to find the idea of magic as naming, words as power, a quite natural one. |
Sonrasında, Earthsea’nin filme çekilebilirliği ile ilgili birkaç şey daha söylüyor UKLG, bu muhabbetin, bir önceki yazıdan daha ilginç olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim (yani, sevgili okur, eğer bu sene Ursule LeGuin hakkında sadece bir yazı okuyacaksan, o da bir önceki değil, bu olsun! 8P 8)
Yerdeniz güzel başladı. Oylumlu Harry Potter’lardan sonra, insan 10 sayfada, nereden nereye geldiğini görünce şaşırmadan edemiyor doğrusu! Tabii, bir de işin edebi yanı var – şu cümlelerdeki ahenge bakar mısınız lütfen:
So he went on from word to word and from spell to spell with the witch till he was twelve years old and had learned from her a great part of what she knew: not much, but enough for the witchwife of a small village, and more than enough for a boy of twelve. She had taught him all her lore in herbals and healing, and all she knew of the crafts of finding, binding, mending, unsealing and revealing. |
Bir de, son olarak Eco’nun “Yanlış Okumalar”ına taş çıkartacak bir sayfanın adresini vereyim: Aslına bakarsanız, komik olmaktan öte trajikomik. (Bu arada, yorumlara bakıp da, istatistik çıkartmaya çalışmayın sakın; sonuçta, o yorumlar sadece o blog’u yazan arkadaşın uygun gördüğü yorumlar..) Bir de uyarı – 6. kitabı bitirmeden bakmayınız, zira fena halde spoiler içermekte:
http://parsha.blogspot.com/2005/10/cracking-harry-potter-6-ha_113069507115543915.html
*(24 Mayıs 2006 itibarı ile güncelleme) Fatih Özgüven gelirse, hala bekleriz tabii ama kitabı getirmesine gerek kalmadı, Bayram Tekin sağolsun, Amerika’da iken kitapçıların altını üstüne getirip, bulmuş… Bir de, insan orijinalinden de okuyunca, Fatih Özgüven’in çevirisinin güzelliğini daha da iyi kavrıyor..