efenim, bu emülasyonu:
bu da ta kendisi (yalnız fotoğraf makinem yanımda değildi, GSM ile çektim, kusura bakmayın):
tekrar et, bugün günlerden cuma…
efenim, bu emülasyonu:
bu da ta kendisi (yalnız fotoğraf makinem yanımda değildi, GSM ile çektim, kusura bakmayın):
HURT
I hurt myself today |
Bildiğiniz -ya da bilmediğiniz- üzere, Country şarkıcısı Johnny Cash 2003 yılında, Nine Inch Nails’in bu şarkısını cover’ladı ve 9 ay sonra da vefat etti. Bir ya da iki hafta önce Radikal’in ekinde bu şarkının klibiyle ilgili bir şeyler okumuştum, ama dün tesadüf eseri kliple bir tv’de karşılaşınca, ve bu şarkının o şarkı olduğunu anlayınca hele, ufak çaplı bir şok geçirdim. Johnny Cash’i çok bilmem etmem, ama dini bütün bir hristiyan amca olduğu her halinden belli. Ya da klişe tabirle fırtınalı bir hayat sürdükten sonra kendini dine verdiği. Eh, Trent Reznor Amca’nın pek de iyi bir katolik olduğu düşünülemez. Şarkı bu yüzden vurucu idi. Dünkü cover olayı bununla da bitmedi. Birkaç haftadır dilime Edwin Star’ın ‘War’ şarkısı takılmış durumdaydı, dün nihayet, açayım, dinleyeyim dedim ve Whereisit yardımıyla arşivi taradığımda, bir de Bruce Springsteen’in yorumunu buldum (konser kaydı). Bir yorum bu kadar mı değiştirebilir şarkıyı!
Hurt‘ü, aynı zamanda, Stephen King Kara Kule serisinin son kitabının başında alıntılar. Steve Amca On Writing‘den bildiğimiz üzere, Metallica ve Megadeth dinlemeyi de sever (bu arada, Anthrax’ın Stephen King’in romanından esinle yaptığı şarkıları Among the Living imiş, esin kaynakları da The Stand). |
Geçen bölümün özeti: Cuma günü, Bahadır’la Ayça’yı uğurladık. Perşembe günü sonunda Nokia 770’ime kavuştum. Adı konusunda epey bir tereddüt yaşadıktan sonra (memleketi düşünüldüğüne, tanıdığım tek Finli bayan olan Kati Outinen‘den hareketle, Kati demem lazımdı ama, bana Nina tipi varmış gibi geldi — tabii Nina Persson’a olan düşkünlüğüm de bunda belirleyici olabilir) adı Nina oldu.. Bugün, işletim sistemi olan maemo için SDK ve Scratchbox indirdim, akşama üşenmezsem ve becerebilirsem kurma niyetindeyim. Cuma günü Utku geldi bir de sonunda! Gene bir 20 gün kalıp, Arabistan’a dönecek.. Sonra gene cuma günü Sezen geldi ama biraz da onun inekliğinden dolayı çok da görüşemedik. Başka? Başka da bir şey olmadı, günler geçip gidiyor. Bugün dişçiye gittim (Dt. Ercüment Önder – olur da bir gün kendisini google’dan aratırsa 8), ben üç azı dişimi birlikte çekeceğini sanıyordum, meğer prosedür öyle değilmiş, sadece bir tanesini çekecekmiş, ikinci için 15 gün geçmesi gerekiyormuş. Bana seçme hakkı tanıyınca, sol alt, en arka dişimi (daha doğrusu ondan geriye kalanları) seçtim. Demek ki neymiş çocuklar? Sabah-öğlen-akşam, her yemekten sonra fıçı fıçı fıçı fırçalamalıyız dişleri!
dün: bahadır’la ayça ankara’daydı, onlarla buluştuk, ayça ile de sonunda tanışmış olduk. yarın öğlen istanbul’a dönecekler ama bugün kar bastırdı, hala da yağıyor, inşallah rahat dönebilirler.
bugün: kar yağıyor.. sabah dişçiyle randevum vardı fakat bugün izin almış olduğunu öğrendiğimden, belirsiz bir tarihe ertelendi şimdi. Mehmet Hoca’nın odasına baktım sabah, Mehmet Hoca -ve dolayısıyla benim cici Nokia 770’im de- anlaşılan bir süre daha rötar yapacak. Dişçiyi bulamayınca, ben de berbere gideyim dedim, saçlarım epey uzamıştı, onların bir kısmından kurtuldum. oradan da çarşıdaki fotoğrafçıya uğrayıp, dün çektiğimiz resimleri basılmak üzere bıraktım. teknoloji ne kadar gelişmiş! ben resimleri makineden bilgisayara, oradan da cep telefonuma aktarmış idim, fotoğrafçıya cep telefonunun hafıza kartını verdim ama aleti okuyamayınca, bluetooth ile aktarmayı gerçekleştirdik, içimden “vay be!” dedim.. aşağıda o resimlerden birini görebilirsiniz efenim.. 8)
yarın: yarın da kar yağacak anlaşılan.. bekleyelim, görelim.