bugün günlerden cuma. ankara bembeyaz. çaktırmadan gece yağmış, sabah uyandığımızda hala da yağıyordu, her yer tutmuştu. evde temizlik olduğundan kelli, okula geldim, sabahtan beri de iki bilgisayarla uğraşıyorum – bir tanesi temiz çıktı, o kadar sorun çıkartmadı ama öbürünün ethernet kartının sürücüsünü buluncaya kadar akla karayı seçtim. ayın 3’ü salı imiş, işte o günden beridir pipo içmiyorum. bıraktım öylece. önceden bir süreliğine bırakıp kendimi deniyordum -baştan diyordum ki mesela “3 ay pipo yok emre efendi, haydi bakalım rasgele!” bu sefer süresiz ve tahminim odur ki, temelli olarak bıraktım. bir süredir akşamları jimnastiğe de başladım (“akşam jimnastiği” adlı programımı gece ilerleyen saatlerde -tabii ki banttan olarak- star’dan izleyebilirsiniz 8P ). 80 ufak hareketten oluşuyordu, bir hafta sonra 160’a çıkardım, iki-üç gündür de 200 olarak uyguluyorum. sağlık maratonuma en son evvelsi gün şekere veda ile devam ettim. şimdilik sadece çayı şekersiz içiyorum ama tükettiğim günlük çay miktarı göz önüne alınırsa, bu epey şeker demek. hedefim 300 yaşıma kadar gençliğimi sürdürüp, ondan sonra da yodasal bir hayata doğru yelken açmak (özellikle kulaklar babında). yoda dedim de, aklıma geldi: favori dizilerim arasında bulunan robot chicken ile family guy’ı (hele de family guy’ı) tahtından indirmeye hayli niyetli bir diziyle tanıştım: drawn together. aşağıdaki gibi masum bir resimle yetineyim, yoksa zaten bilen bilir, bilmeyenin de bilmesine gerek yok..
bir süredir stephen amca’dan the stand’e devam ediyorum, karakterler yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladı. Stu’dan ümitliyim, bakalım, “kim öle, kim kala..”