|
Ay: Ocak 2006
Drawn Together, Hande Abla’sına Sevgilerini Sunar.. 8)
(biri Charlie Brown, Peanuts mı dedi?.. )
bu aralar v2.92
bugün günlerden cuma. ankara bembeyaz. çaktırmadan gece yağmış, sabah uyandığımızda hala da yağıyordu, her yer tutmuştu. evde temizlik olduğundan kelli, okula geldim, sabahtan beri de iki bilgisayarla uğraşıyorum – bir tanesi temiz çıktı, o kadar sorun çıkartmadı ama öbürünün ethernet kartının sürücüsünü buluncaya kadar akla karayı seçtim. ayın 3’ü salı imiş, işte o günden beridir pipo içmiyorum. bıraktım öylece. önceden bir süreliğine bırakıp kendimi deniyordum -baştan diyordum ki mesela “3 ay pipo yok emre efendi, haydi bakalım rasgele!” bu sefer süresiz ve tahminim odur ki, temelli olarak bıraktım. bir süredir akşamları jimnastiğe de başladım (“akşam jimnastiği” adlı programımı gece ilerleyen saatlerde -tabii ki banttan olarak- star’dan izleyebilirsiniz 8P ). 80 ufak hareketten oluşuyordu, bir hafta sonra 160’a çıkardım, iki-üç gündür de 200 olarak uyguluyorum. sağlık maratonuma en son evvelsi gün şekere veda ile devam ettim. şimdilik sadece çayı şekersiz içiyorum ama tükettiğim günlük çay miktarı göz önüne alınırsa, bu epey şeker demek. hedefim 300 yaşıma kadar gençliğimi sürdürüp, ondan sonra da yodasal bir hayata doğru yelken açmak (özellikle kulaklar babında). yoda dedim de, aklıma geldi: favori dizilerim arasında bulunan robot chicken ile family guy’ı (hele de family guy’ı) tahtından indirmeye hayli niyetli bir diziyle tanıştım: drawn together. aşağıdaki gibi masum bir resimle yetineyim, yoksa zaten bilen bilir, bilmeyenin de bilmesine gerek yok..
bir süredir stephen amca’dan the stand’e devam ediyorum, karakterler yavaş yavaş kendilerini göstermeye başladı. Stu’dan ümitliyim, bakalım, “kim öle, kim kala..”
muhasebe..
selamlar.. yorgun bir günün çok hoş bir ikindisi ve benim pek yazasım yok.. gidip çay alayım, bir nebze canlandırır.. [–insert pause here–] gittim, aldım çayımı geldim. bayramda istanbul’da idik. kuşetliyle gidip geldik. salı gecesi, yani bayramın ilk günü, buradan bindik, çarşamba sabahı haydarpaşa’ya geldiğimizde bizi karşılamaya ağabeyim ve deniz gelmişlerdi, çok güzel bir sürpriz oldu. güzel bir kahvaltının ardından ercü dayımlar evlerine döndüler, biz de anneanneme gittik. istanbul’un trafiğini her seferinde bir kere daha küçümsediğimi anlıyorum. kazasker’den küçük çekmece’ye 2 saatte gidip, 2 saatte de dönünce aklım başıma geldi (ankara, ankara, güzel ankara!..) perşembe günü barış’la annesi hülya teyze bize geldiler, iki istanbul’lu gibi, bir güzel sohbet ettik. barışlar bizde iken, aslı da ziyarete geldi, sonrasında ağabeyimin arkadaşları seden & hakan ile fehmi de geldi. daha evvel çok methini duyduğum bu üçlü ile sonunda tanışabildim: hepsi birbirinden güzel insanlar.
Aslı, Seden, Ağabeyim, Hakan, Fehmi
cuma günü büyük gündü: ağabeyime aslı’yı isteyecektik! Ercü Dayımlar, anneannem, biz ve Hakanlar toplanıp Aslıların kapısını çaldık. Her şey çok şükür güzel geçti, gecenin sürprizi ise kalkmamıza yakın giden elektriklerdi.
Bengü, Seden, Hakan – Aslılarda
cumartesi günü öğleye doğru bengü’nün taa anaokulundan arkadaşı Sema ile eşi Cem bize geldiler: İstanbul’da ikamet etmekle birlikte, ne zaman biz İstanbul’a gelecek olsak, onlar Ankara’ya, Sema’nın ailesini ziyarete gitmiş oluyorlar (and vice versa..). Kızlar bir güzel hasret giderdiler, göbek tokuşturdular (Sema da hamileydi).
Semaları yolcu ettikten sonra, Kadıköy’e, Gürer Bey’in sahafa yollandık.
Biz gittiğimizde Özgür Eylem ile Tron ve bir arkadaşı da gelmişti oraya. Sonrasında Doruk ve Dee’nin de katılımıyla oluşturulan fellowship, Robin’in de eklenmesiyle ve Çetin Beyciğimin de bizi gitmeye çalıştığımız Onur Kebap’a yönlendirmesiyle vuslata erdi. Güzel bir zirveydi ama içimden bir ses nedense bunun son HiTNet Zirvesi olduğunu söylüyordu.. Hande de o gün Londra’dan yurda dönüş yaptı ama son dakika tersliklerinden kelli gelemedi..
Gürer Bey, Robin, Sururi, Bengü, Dee, Çetin Beyciğim, Patron, Özgür Eylem, Tron, Evrim Sütel – Onur Kebap, 12 Ocak 2006
Spending warm summer days indoors,
…writing frightening verse / to a buck-toothed girl in Luxembourg…
Dr. Strangelove or how i learned to stop worrying and love the bomb.. |
|
Sonradan Not:Şu Dr. Strangelove pozunu koyduktan sonra, aklıma, yıllar önce (1999-2000) emir’in çektiği bir başka Dr. Strangelove resmi geldi. O sene feci bir kış yaşıyorduk, tam da final dönemiydi. İTÜ’nün Fen-Edb. Fak. Öğrenci İşleri pek öyle canla başla çalışan insanlar olmadıklarından, bir sınavın iptal edilip edilmediğini ancak sınavın başlamasına 1 saat kala öğrenebiliyorduk. Hal böyle olunca, ben de birtakım finallerden bir gün önce, okula Ataşehir’in orada oturmakta olan bendenizden çok daha yakın bir konumda (4. Levent) ikamet eden Emir Amca’ya (Burnu Kanca) gider olmuştum. İşte, biraz sonra göreceğiniz Dr. Strangelove resmi de, böyle bir günde çekilmiştir. Kar-tipi kıyamet, otobüs, 2. köprüyü geçip de, sanayi sitesinin oradaki alt geçitte durunca, mecburen orada inip, Cengiz Topel’e 3 saatlik yürüyüşümün ardından böyle görünüyordum işte. Güzel günlerdi, çok güzel günlerdi. Hayatımda iki kere Maslak – 4. Levent arası yürüdüm, bu ikincisiydi.