Bu aralar fizikte başlıca iki temel konu üzerinde çalışmalar yapıyorum.. Birincisi bir moleküler dinamik simülasyon programı (hydrokarbonlar ağırlıklı olacak), ikincisi de, birinciyi paralel olarak çalıştırmada kullanacağım MPI metodu (detay isteyenler için MPICH 2 sürümünü kullanıyorum). Zevkli olmasına hayli zevkli ama bakalım… Bu konuyla ilgili evvelsi hafta rektörlükten benim de aralarında bulunduğum bir gruba güzel bir teklif yaptılar ama hala kararsızım.. Böyle işte. Eskiler ne de güzel demişler: MPI_Send(“ASL?”,100,MPI_CHAR,0,0,MPI_COMM_WORLD);
Ay: Aralık 2005
And just like before the band starts to play…
…they always play your favorite tune…
yeni yıl yeni yıl yeni yıl..
bizlere de, sizlere de kutlu olsun! Gerçi daha bir hafta var ama ilk tebrik kartımı aldım bile. Efe ile Yasemin taa sweet-home Chicago’lardan yollamış. Ayrıca az evvel bera bey ile de ICQ’da rastlaştık, o da yurda girişini yapmış ama sanırım görüşemeyeceğiz bu sefer..
Bu yılbaşı film izleyecekseniz ve henüz izlemediyseniz, mutlaka Love Actually‘yi edininiz. Gene eğer izlemediyseniz (hoş izlediyseniz de fark etmez), Frank Capra’nın klasiği It’s a Wonderful Life‘ı da var sonra. Eğer bir filme daha vakit ayırabiliyorsanız, Nightmare before Christmas‘ı da yazalım reçeteye. Müzik olarak da The Christmas Song – Nat King Cole And The Nat King Cole Trio. O şarkının bendeki versiyonunun (2046 soundtrack) sonunda amcalardan biri 3-4 nota jingle bells attırır ortaya, keyfim iyice bir yerine gelir.
why didn’t the skeletons go to the…
…church?
– because they had no organs.
…party?
– because they had no body to go with.
geçen hafta bengü’yle tim burton’ın ‘corpse bride‘ını seyrettik. önceden henry selick’in gerek ‘nightmare before christmas‘ını, gerekse de ‘james and the giant peach‘ini seyretmişliğimiz, sevmişliğimiz vardı, o yüzden bu filme antremanlı çıktığımız söylenebilir..
yalnız benim antremanlı da olsam, gafil avlandığım şey stop-motion (stop motion’ı alin taşçıyan ‘tek-kare’ olarak çevirmiş / kullanmış bu arada) tekniği ile ilgili oldu. film boyunca, filmin stop-motion mı, yoksa dijital animasyon mu olduğu konusunda gidip geldim. sonrasında yaptığım araştırmada, stop-motion olup, apple’da editlendiğini öğrendim de rahatladım. çok kaliteliydi. konu biraz dandik olsa da, ve ben her halikarda oyumu victoria’dan yana değil de, corpse bride emily’den yana kullansam da, güzel bir seyirlikti ama ne NMBC ile, ne de JATGP ile kıyaslanamaz).
güzel insanlar.. part deux
1.5 sene evvel, 30 ağustos’tan birkaç gün önce, sağ gözümde bir kızarıklık ve sürekli bir batma hissiyatı başlamıştı. tatile çıkacağımız için, bir baktıralım da öyle gidelim demiştik. 30 Ağustos günü hastaneler acil bölümlerinden ibaretti. biz de gazi üniversitesinin hastanesine gitmiştik, acil serviste nöbette olan mine hanım gözümle ilgilenmişti. çok tatlı bir insandı. yanlış hatırlamıyorsam korneada ufak bir çizilme olmuş. pansuman yapmıştı. birkaç gün sonra kontrole gittiğimde ona oliver sacks’in karısını şapka sanan adamını hediye etmiştik bengü’yle. gerçi, renk körleri adası sanırım konu düşünüldüğünde daha uygun düşerdi ama bence ilk kitap çok daha ilginç.
neyse, dün bengü’yle armada’da dolaşırken, paşabahçe’de bir bayanı bir yerlerden “gözüm ısırdı”, mine hanım olabileceğini düşündüm, bengü’ye sordum, o da mine hanım olabileceğini söyleyince, tanıdım.
paşabahçe’de bir şey demedim ama hemen yanındaki mudo’da da karşılaşınca, dayanamayıp sordum, “siz gazi üniversitesi’ndeki göz doktoru musunuz?” diye, o da beni hatırladı, “tatiliniz öncesinde gözünüzü muayene etmiştim, hatta bana kitap hediye etmiştiniz.” dedi. biraz toplamış, hala çok sevimli, güzel bir insan.. e tabi taraflar birbirlerini tanımayınca, konuşacak o kadar konuları da olmuyor. iyi niyetlerde bulunup vedalaştık. mudo’dan çıkmadan hasan ve ayşegül adını verdiğimiz iki bebek hediye ettik bengü ile birbirimize..
ben bunları yazarken Smiths’den ‘Ask Me..’ ile başlamıştım, şimdi ‘Half a Person’ çalmalarda.. dün ayrıca, Hearts in Atlantis’ten aynı isimli hikayeyi de bitirdim — sanırım içinde doğadışı olaylar, korku, gerilim olmayan ilk Stephen King. çok güzeldi, nostaljik oldum, hep bir takım “belirli zamanlar” geldi aklıma..