geçen hafta seyrettiğimiz filmler arasında iki tanesi kayda değerdi: Twelve Monkeys ile I am Sam. Bunları söyledikten sonra, bu noktada bir spoiler uyarısı yapmak isterim:
İlerleyen satırlarda Twelve Monkeys, I am Sam ve Saving Private Ryan filmleri hakkında ufak spoiler’lar bulunmaktadır, sonradan söylemedi demeyin! |
eveet, uyarımızı da yaptıktan sonra gönül rahatlığı ile mesaja devam edebiliriz..
Twelve Monkeys’i bu, ikinci izleyişim oldu. İlk izleyişte fark etmediğim bir sürü detayı fark edince, bu ikinci izleyiş de keyifliydi. Film, aklıma Saving Private Ryan’ı getirdi zira, iki filmde de bir şaşırtmaca taktiği var: 12 monkeys’de filmin başından epey sonuna kadar bize söylenen şey şu: salgını 12 monkeys örgütü yaptı (“we did it!”) halbuki, hızla son on dakikaya girildiğinde kazın ayağının hiç de öyle olmadığı gözümüze sokuluyor, biz de dumur olmuş bir şekilde, ağzımızda olta ile çırpınıyoruz. Saving Private Ryan’da ise çok daha pis bir şaşırtmacaya maruz bırakılıyoruz: işte, filmin başında yaşlıca bir adam torun-torba mezarlığı ziyaret etmektedir, sonra an gelir dayanamaz, biraz sendeler, etrafındakiler koluna girer, amca kameraya bakar, gözler sabit kalır, yüz tom hanks’in yüzüne dönüşür. biz de kek gibi atlarız, bu amca tom hanks’miş diye.. ahh ahh! Twelve Monkeys’in gazıyla daha önce birkaç kere izlemeyi deneyip her seferinde yarıda bıraktığım La Jetée’yi de tamamlayabildim. oradaki kız da etkileyici idi, güzel idi, fransız idi 8). Twelve Monkeys’de sonda girdikleri sinemadaki hitchcock’lar arasında Jetée’dekine benzer bir sahne geçiyor – şu ağacın üzerindeki timeline meselesi..
gelelim I am Sam’e (ya da şahan’ın masal saati formatında söylersek: “evveeet çocuhlarrr.. sıradaki filmimiz ben semim, ben semsem sem kimsin..). filmi seyretmeye DVD’lerin birine (Calendar Girls‘dü sanırım) koydukları fragmanını izlediğimizde karar vermiştik. Film güzeldi, Beatles bağlantıları da çok güzeldi, filmden sonra canım fena halde beatles çekti de, dinledim uzunca bir zamandan sonra. hatta ‘with a little help from my friends’i dinlemek istedim de, hiçbir cd’de bulamayınca, sgt. pepper’s lonely hearts club kasedimi aradım, onu da bulamayınca, yıllar yıllar evvel bengü’ye hazırladığım bir karışık beatles kasedi imdada yetişti. bir de filmin sonundaki evlatlık edinen annenin repliği çok tanıdık gelince, kramer vs. kramer‘e gittim hemen, o filmi de en son izleyeli herhalde bir 10 sene olmuştur. o filmin de son 20 dakikasını izledim, çok çok iyi oyunculuk….
Gelelim şimdiye: odamda oturuyorum, dışarıda epey yoğun bir şekilde kar yağıyor – sezonun ilk karı. Barış’la Sezen’in (ve 15 arkadaşın daha) yeterlilik sınavı var. Barış ilk sınav olan quantum’dan çıktı, Sezen’i bekliyoruz.. bunları yazarken Sezen de geldi, ikisinin de sınavı çok iyi geçmiş.
Şimdi yemek zamanı – yemekten sonra sırada istatistik var
Kar — Saat 11 gibi burada da 10 dakikalığına lapa lapa kar yağdı ve o kadar…
Kötü bir Pazartesi sendromu içindeyim, uykusuzum, huysuzum. Demin Classic FM “Che gelida manina”yı çaldı ama o bile bana mısın demedi…